Yorgunlukla kendimi salondaki koltuğa attım. Hala staj yoğunluğuna alışamamıştım. Yaptığım tek iş getir götür işleriydi şimdilik fakat bu bile beni geriyordu. Küçük bir hata yapıp kimsenin gözünden düşmek istemiyordum. Yemeği dışarda yiyip geldiğim için şu an tek isteğim duşumu alıp uzanmaktı.Bir kaç gündür Hyunjin uğramıyordu ve onu görmeyeli sanki aylar olmuş gibi hissetmeme neden olmuştu.
Minho'nun bize geldiği günden sonra aramız biraz açılmış gibi hissetmiştim. Sanki aramızdakiler gerçekten sadece cinsellik gibiydi. Arkadaşlık ilişkimiz giderek azalmış gibi hissediyordum. Birlikte hiçbir şey yapmıyorduk. Onu görmemek onu daha çok düşünmeme neden oluyordu ve tüm gün aklımı meşgul ediyordu.
Ve en önemlisi Minho'nun Jisung için olan yersiz olan endişesinin aslında benim için gerçek olabilecek olmasıydı. Felix ve Yeji Minho'nun anlattığı gibi tiplerse Hyunjin'in etkilenmesi uzun sürmezdi. Kolay manipüle edilebilen birisiydi. Hemen aklı karışıverirdi. Peki ya beni bırakmasını söylerlerse bırakacak mıydı? Başka birine mi gidecekti?
Düşüncelerin zihnimden çıkması için kafamı duvara sürtmek istiyordum.
Ya Hyunjin benden vazgeçtiyse? O yüzden artık gelmiyorsa? Ya da ona yetemiyorsam... Bizden vazgeçtiyse?
Kafamdaki baş ağrıtıcı sorulara son vermek adına buz gibi bir duşa girmiştim. Suyun soğukluğuyla titrerken bile Hyunjin'in beni bırakmış olabileceği düşüncelerini zihnimden uzaklaştıramıyordum.
Bornozuma sarılıp hızla banyodan çıkmıştım. Tahmin ettiğimden daha çok üşümüştüm fakat amacıma ulaşamamış zihnimi bir parça olsun sakinleştirememiştim.
Odama geçerken girişte ayakkabılarını çıkaran Hyunjini görmemle titremekten bir hal olmuş vücudum ısınmaya başlamıştı. Kocaman gülümsememle ona baktığımda Hyunjin elindeki poşetleri havaya kaldırmıştı. "Bak bize meyve aldım." demişti.
Girişin hemen yanındaki mutfak masasına poşetleri koyarken bir kaç adımlık mesafeyi kapatmış Hyunjin'in iki yanağını avuçlarım arasına alarak kendime çevirmiştim. Şaşkın gözleri ve büzülmüş dudaklarıyla bana bakarken onun bir bakışına bile yanıp kül olacağımın farkına varmıştım.
"Jeong-" konuşmaya başladığında ise avuçlarım arasında olan yanaklarından tutup kendime çekip dudaklarımızı birleştirmiştim. Konuşmasına izin verirsem aklımdan geçen düşüncelerden birinin gerçekliğini bana söylemesinden korkuyordum. Onu kaybetmek istemiyordum.
"Konuşmayalım Hyunjin." nefes nefese hala dudaklarımız birbirine temas ederken söylemiştim.
Yavaş yavaş havalanan eli önce belli belirsiz belimde dolaşmış daha sonra ise ensemdeki ıslak saçlara gelmişti. Omuzlarımdan beni itip "Hasta olacaksın." demişti.Dudakları kızarmış biraz da şişmişti. Diliyle alt dudağının üstünden geçtikten sonra tekrar konuşmuştu. "Saçını kurutalım." Az önce fark etmesem de şu an sesi boğuk çıkıyordu.
"İstediğim tek şey sensin."
Doğal renginden çoktan uzaklaşmış kızılın en güzel tonuna ev sahipliği yapan dudaklarına uzandığımda az önce beni iterken düşmüş olan ellerimle tekrar yumuşak yanaklarını avuçlarım arasına almıştım.
Amacım sadece özlediğim dudakları hissetmek ve onlarla ilgilenmek olmasına rağmen kendime hakim olamıyordum ve biraz aceleci davranıyordum. Bu aceleci davranışımla alt dudağını incitmiş olmalıyım ki tahrik olmuştan çok uzak bir inlemeyle dudaklarımızı ayırmıştı.
Yüzü ellerimin arasından hızla kayarken şaşkınca bana bakıyordu. Bir adım geriye gittikten sonra işaret parmağıyla dudağını kontrol etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friends; hyunin
Fanfiction"hyunjin burası benim evim farkında mısın?" "bu oda fazlaydı ve benim olabilir diye düşündüm" "sorabilirdin.." "gerek duymadım"