"Hadi seç bakalım."
Barış bugün kaçıncı defa sıranın kendisine geldiği oyunu oynamaktan sıkılmıştı ama papatyasını üzmek istemiyordu. İsmail'in de endişelendiğini ve gergin olduğunu biliyordu.
Bu yüzden o hastane yatağında yatarken İsmail de yatağa oturmuş beraber İsmail'in neden çantasında olduğunu bilmedikleri iskambil kartlarıyla papaz kimde oynuyorlardı.
"Sarı papatyam, bitanem, iki kişi oynamak sence de biraz mantıksız değil mi?"
İsmail gözlerini devirerek omzunu silkti
"Niye mantıksızmış ?"
Barış gülerek kartlarını göğsüne çekti ve sakladı.
"Eğer papaz bende değilse sendedir de o yüzden."
İsmail onun haklı olduğunu biliyordu ama bugün onu bu kadar endişelendirdikten sonra bahane üretmeye hakkı olmadığını düşünüyordu. Kartlarını indirim dudağını büzdüğünde Barış iç çekip elini uzattı.
"Tamam tamam, hangisi papaz ? Bu dimi ? Bak çekiyorum."
İsmail Barış'ın çektiği kart ile papazın ona geçtiğini biliyordu. Barış'ın elindeki kartlardan birini daha çekip elindeki kartı çiftleyince kucağına bıraktı ve elini havaya kaldırdı.
"Ben kazandım!"
Barış onun bu salak haline gülüp elindeki papazı diğer kartların üzerine bıraktı. İsmail o gün kaçıncı kez kazandığını bilmediği galibiyetten sonra sanki çok büyük çaba sarf etmiş gibi kocaman gülüyordu. Barış'ın ona tatlı bir şekilde gülümsediğini gördüğünde kartlarını alıp odadaki sehpanın üzerine koydu ve iç çekti.
"Bugün gerçekten korktum. Nasıl söylemezsin bana alerjin olduğunu ?"
Barış gergince güldü.
"Tamam da balım ben sana niye durup dururken arıya alerjim olduğunu söyleyeyim ki ?"
"Ya Barış sen sırf bana pamuk şeker hediye etmek için 6 yaşında pamuk şekerciden çaldığın şekeri ve kaçarken rögara düştüğünü anlatmış insansın."
Barış ensesini kaşıyarak ufak bir kahkaha attı. Evet biraz oversharing alışkanlığı var gibiydi.
"Sen de bana 'Tüh bok yoluna gitmişsin' demiştin."
İsmail onun söylediğine büyük bir kahkaha atarken Barış da güldü. Hala nasıl oldu da kedi köpek gibiyken bu çocuğun o yere yığıldığında neredeyse ağlayacak hale geldiğini çözemiyordu. Ama bundan şikayetçi değildi.
İsmail sanki onun düşündüklerini anlamış gibi Barış'ın üzerindeki çarşafla gergince oynayarak söze girdi.
"Barış"
"Efendim canımın içi"
İsmail her iltifatta ve sevgi sözcüğünde sanki daha da kızarabilirmiş gibi biraz daha utanıyordu. Gülümseyip kafasını eğdiğinde Barış da ona gülümsedi.
"Ben... Özür dilerim. Geçmiş falan için işte."
Barış onun bu konuda pek de konuşabileceğini düşünmüyordu. O yüzden bir an önce konuyu kapatmak istiyordu. Ama koridordan gelen sesler dikkatini dağıtmıştı.
Barış daha ne olduğunu çözemeden büyük hastane odasına birden bir sürü adam daldığında İsmail gözlerini devirdi.
"Hah, asıl şimdi başlıyor eğlence."
Barış papatyasının söylediğine gülerek gelenlere baktı. Hem kendi arkadaşları hem de ismail'in arkadaşları gelmişti. İsmail'in kendi arkadaşlarına haber verdiğini biliyordu ama onun tarafına kimin haber verdiğini çözememişti.
Sonra gözü kenardaki ikiliye takıldı. Ev arkadaşı Kerem ve İsmail'in kıvırcık arkadaşı Altay'ı görünce sırıttı. 'Bu ikisi de bizden hızlı' diye içinden geçirdi.
"Kardeşim... Bu komünistler ne yaptı sana kardeşim ? Doğru söyle bu mu zehirledi seni ?"
Bu grubun drama queeni olarak Samet elini sahte bir endişeyle göğsüne koyarak konuştuğunda Barış gözlerini devirdi.İsmail ise tabii ki olayı büyütecekti.
"Sen bana ne diyorsun ya ? Ben olmasam Barış'ı kim getirecekti hastaneye ? Allah'ım sen beni kuru iftiralardan koru"
İsmail'in bağırışları ile Kaan gözlerini devirirken Yunus yanındaki Mert'e "Bak bak görüyor musun nasıl rol yapıyor ? Benden öğrendi hep" diye söyleniyordu.
Olayların saçmalığına tabii ki diğer grubun genç yaşında tansiyon hastası annesi Abdülkerim de katılacaktı. O da Samet'e bakarak ve parmak sallayarak "Bana bak! Sen ne diyosun öyle bizim İso'muza ? O sinsi ve şerefsiz olabilir ama asla sevdiğine zarar vermez tamam mı ?"
Abdülkerim'in sözleri ile İsmail kocaman gözlerini açarken Barış da şaşkınca onlara bakıyordu. İsmail onu mu seviyordu ?
Ama tabii bugün sahne sırası bizim çiftimizin değildi. Samet Abdülkerim'e triplenerek kavga çıkarmaya çalıştığında Abdülkerim de ondan aşağı kalmıyordu. İki gruptaki tek mantıklı insanlar olarak Hakan, Cenk, Merih ve Kaan bu olaya bir son vermeleri gerektiğini bilseler de hiç uğraşası gelmiyordu hiçbirinin.
Odadaki herkesin birbiriyle olan atarlanmalarını tabii ki Bertuğ'un bir anda Mert'e göz kırpıp "Eee güzeli ne güzel yaparmış öğrendin mi ?" Diye sorması ve Mert'in "Sen bana mı iş atıyorsun lan?" Diye çıkışması bölmüştü.
Barış sabır dileyerek yatağında yatarken, odaya doktorun girmesi ile hepsi sesini kesmiş, Barış "keşke şu an İsmail'i öpmeyi dileseydim" diye düşünüyordu.
"Hastamızın dinlenmesi gerekiyor, sadece bir kişi kalsın lütfen."
Doktorun uyarısı ile yavaş yavaş diğerleri odayı boşaltırken ve Semih Barış abisine getirdikleri çikolatayı "Sanki Barış abiyi istemeye geldik amina koyım" diyerek gizlice odadan çalmış ve bahçede yemeyi planlıyordu.
Odada sadece Barış, İsmail, Kerem ve Altay kaldığında herkes birbirine garip bir sessizlik içinde bakıyordu. Kerem sessizliği bölmek için boğazını temizledi.
"E ben kalırım o zaman Barış'la"
"Niyeymiş o ?"
Hayır bu soruyu soran Barış değildi. Daha doğrusu soranlar demeliydim. İsmail ve Altay aynı anda sormuştu.
Barış Altay'a "Abdülsamet sana noluyor yarram" der gibi bakıyor anlamaya çalışıyordu. Altay ise İsmail'le telepati yoluyla anlaşmış gibi kafasını sallayıp "Kerem yarın hoca quiz yapacak çalışmamız lazım" diyerek olayı kapatmıştı.
Velhasıl kelam Kerem çok ısrar etmeden odayı terk ettiğinde, İsmail de amacına ulaşmış bir şekilde kapıyı kapattı ve gülümsedi.
"Yine bana kaldın Barış Alper Yılmaz."
İsmail'in sözleri ile Barış gülümsedi ve kafasını salladı.
"Keşke sen de hep bana kalsan sarı papatyam."
***
Sa bölüm atıyorum dkjdjlej
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yayla Çiçeğim I BAISM
FanfictionYavru kurt Semih'in Kenan'ı bir kez daha dövmesi ile İsmail'in sabrı taşmaya başlamıştı ve tabii ki soluğu yine Barış'ın mesaj kutusunda almıştı...