GİRİŞ

506 65 15
                                    


GİRİŞ


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Merdivenlerde, uzun yemek masasında konuşan insanlara görünmeyecek bir şekilde, sessizce oturmuş onları dinliyordu. Babası yemek masanın en başındaki sandalyede oturduğundan sırtı dönüktü ve bu yüzden yüzündeki ifadeyi göremiyordu. Sağ tarafında oturan şirketin avukatlarından biri olan kadın babasına anlamadığı türden bir şeyler diyordu ama tam karşısında oturan erkek avukat ise başka şeyler söyleyerek karşı çıkıyordu.

"Bizi dava edemezler efendim. Oğlunuzun onların kanından olup olmadığı hâlâ belirsiz. Daha örnekler birkaç gün önce verildi. İddia ettikleri şey şuan asılsızca."

Kadın avukat babasının önüne bir deste kağıt koyarken, "Peki sonuçlar açıklanınca ne olacak? Çocuk sizin değilse çocuğu alabilirler. Arel daha reşit değil. Bu yüzden çocuğun hiçbir söz hakkı yok. Yanlarına istedikleri gibi alabilirler." dediğinde babası başını kadına çevirmişti.

"Onların elindeki çocuk?"

"Çocuğu size vermezlerse sizde dava edebilirsiniz tabi ama bence bir anlaşmaya varılabilir."

Arel alay eder gibi gülümserken gözleri yaşarmıştı. On yedi yıl boyunca babası olduğunu düşündüğü adam aslında hiçbir zaman babası olmayabilirdi. Onca sene, yaşadığı şeylerin hepsi, birer hiç haline gelebilirdi. Bunca senedir suçlandığı şey yüzünden çektiği acıların hiçbirini hak etmemiş olabilirdi. Yaşaması gereken güzel hayatı bir başkası tarafından çalınmış olma ihtimali onu günlerdir delirtiyordu.

"Arel için savaşacak mısınız efendim?"

Bu sorunun cevabını duymak istemiyordu çünkü biliyordu, cevabını buradaki herkesten çok daha iyi biliyordu. Bu yüzden ayaklandığı gibi yukarı çıkıp koridorun sonunda kalan odasına hızlı adımlarla ilerledi. Son aylardır uzatma kararı aldığı kızıl saçları neredeyse omuzlarına ulaşmak üzere, darmadağındı. Odasına girdiği gibi arkasından kapadığı kapıya sırtını verdiğinde öne savrulan kızılları yüzüne düşmüştü. Yemyeşil, vahşi bir ormanı anımsatan gözleri kızılları arasında eşsiz bir görüntü ortaya çıkarıyordu.

Burnu ve elmacık kemikleri üzerine serpiştirilen çillerini hiçbir zaman sevmemişti çünkü ne annesinde ne de babasında çil vardı ki abisinde bile yoktu. Doğrusu biraz düşününce babasının tarafından hiç kızıl saçlı yoktu. Annesinin tarafındansa bahsedilmediği için bilmiyordu ama yeşil gözlerinin büyük annesinden gelmiş olabileceğini söylemişti babası. Teyzesinin de gözleri yeşilmiş. Bu yüzden sorgulamamıştı hiçbir zaman.

Yine de aralarında tek çillere sahip olan kendisi olunca bu aileye ait değilmiş gibi hisseder olmuştu zamanla, oysa gerçekten de bu aileye ait olmayabilirdi.

Daha on yedi yaşına geçen aylarda yani ocak gibi girmişti. Lise üçüncü sınıftı ve notları fazlasıyla mükemmeldi. Hiçbir dersten doksanın altında notu yoktu. Katıldığı her yarışmadan ilk üçe girmeyi başardığından odasının bir köşesi madalyalar ve kupalarla doluydu ama çekilen fotoğrafların hiçbirinde babası yoktu. Hepsinde öğretmenleri veya yarışmaya katılan diğer insanlar vardı.

Kapıdan yavaşça yere doğru çökerken saçlarını geriye doğru tarayıp insanların güzel bulduğu yüzünü ortaya çıkardı. Yeşil gözlerinden usulca dökülen yaşlar yanaklarından süzülüp gidiyordu. Dudaklarına ulaşan birkaç damlanın tuzlu tadını aldı.

Hep yapayalnız olduğu bu oda onun en büyük servetiydi aslında ama şimdi o kadar emin değildi. Yılın başlarında alınan yeni çalışma masasının üstünde ders kitapları, defterleri, test kitapları ve bir sürü notun olduğu kağıtlar vardı. Bilgisayarı yarı açık vaziyette, kalemliğindeki kalemlerin hepsini bir nedenden ötürü çıkarmış olmalıydı ki masanın üzerine dağılmışlardı. Beyaz bir masa lambası köşede duruyordu. Yanında bu ay okumayı planladığı kitaplar vardı ama bir tanesine bile elini sürmemişti ki üstüne çoğu babasının okumasını istediği kitaplardı.

Birden içinde bir öfke belirdi. Çömeldiği yerden kalkıp babasının yardımcısı aracılığıyla kendisine iletilen kitapların hepsini eline aldı. Çalışma masası tam pencerenin önüne konmuştu. Bazen yorulduğunda beş dakika da olsa gökyüzünü izlemek dinlendirici geliyordu. Kapalı camı açarak bütün kitapları dışarıya fırlattı, hatta bununla da kalmadı, sanki kriz geçiriyormuş gibi, masanın üzerinde ne var ne yoksa hepsini toplayıp dışarıya fırlatmaya başladı.

Arka bahçede çalışan bahçıvanın içeriye seslendiğini duydu ama umursamadan yatağının üzerindeki katlanmış kıyafetleri, kitaplığındaki kendisine ait olan birkaç kitap dışındaki bütün kitapları, takılarını veya kremlerini, hepsini dışarıya fırlatırken odasına giren babasını görmesiyle durdu. Parmakları arasında sımsıkı kavradığı, abisinin doğum günü hediyesi olarak yurtdışından gönderdiği kahverengi tonlarında bir kazak vardı.

Nefes nefese kalmış bir şekilde gözlerinin önüne düşen kızılları arasından ıslak ve kızarmış yeşil gözleriyle babasına baktı ya da babası olmayan adama. Bir hiç kimseye. Bir canavara.

Adamın mavi gözleri odanın içinde gezindi. Dağılmış olan odada tek dokunulmamış gibi gözüken şey kahverengi gözlere ve saçlara sahip olup üzerinde yazlık bir elbiseyle fotoğrafı olan kırklı yaşlarındaki kadındı.

Doğumda ölen karısının fotoğrafıydı. 

Arel'in ne zaman bu fotoğrafı alıp odasına çerçeveleterek koyduğunu bilmiyordu çünkü genelde bu odaya uğramazdı. Arel'e iletilmesini istediği şeyleri yardımcısı veya evdeki çalışanlar aracılığıyla iletirdi. 

Gözlerini oğluna çevirdiğinde kendisine olan bakışlarından dolayı bir anlığına irkildi. O yemyeşil gözler sanki korkunç bir şeye bakarmış gibi bakıyordu. Yavaşça düzene giren nefesleri arasında dik durarak kendisine korkusuzca bakan oğlan neşeden yoksun ve dalga geçer gibi çıkan gülüşüyle, "Söylesene," dedi, parmakları arasındaki kazağı değersiz bir şeymiş gibi yere fırlattı.

"O çocuk gerçekten senin oğlun çıkarsa ona da bana davrandığın gibi davranacak mısın? Annesinin ölümünden onu da sorumlu tutacak mısın? Onun da hayatını benimkini mahvettiğin gibi mahvedecek misin? Umuyorum ki oğlun çıkmaz çünkü çok yazık olur. Neticesinde kimse böyle bir şeyi hak etmez, değil mi?"



˚₊‧꒰ა ☆ ໒꒱ ‧₊˚

Yazmam gereken iki tane kitabım varken benim bu kitabı yayımlamam ne kadar doğru, inanın bende bilmiyorum ama yayımlamazsam da büyük ihtimalle taslaklardan dahi silecektim.

Çok sık olmasa da bölüm atacağımdan emin olabilirsiniz <3



çalınmış yıllarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin