BÖLÜM BİR
Abisi Güney yıllar önce gittiği İngiltere'den dönmüştü ve şuan karşılıklı, babaları da masanın en başında oturuyordu, akşam yemeği yiyorlardı. Onların ne yüzüne bakıyordu ne de doğru düzgün bir şeyler yiyordu çünkü hiç keyfi yoktu. Yarın sabah sonuçları görmek için hastaneye gideceklerdi ve babasının tam olarak ne yapacağını bilmiyordu.
Haşlanmış sebzeleri parçalara ayırmaya devam ediyorken abisi geldiğinden beri ilk defa onunla konuşmuştu. "Arel ne düşünüyorsun?"
"Ne hakkında? Aslında ailem olmama ihtimaliniz hakkında mı yoksa eğer ailem değilseniz sizi bırakıp bırakmamam hakkında mı?" diyerek ters bir şekilde abisini yanıtladığında, başını kaldırıp yüzüne baktı. Geldiğinde mutlu olmuştu aslında. Sonuçta yıllardır görüşmüyorlardı ve yine de düzenli olarak her doğum gününde hediye yolluyordu ama gelir gelmez ne yüzüne bakmış ne de iki kelime etmişti. Hemen babasının odasına çıkmıştı ve ikisi odadan çıkmamıştı, ta ki akşam yemeği vaktine kadar.
"Kardeş çıkmazsak bile zaten pek bir değişen olmayacak. Zaten görüşmüyorduk, bu sefer resmileşir."
"Söylediklerine dikkat et küçük bey. Ben senin hâlâ abinim, duydun mu beni?"
Arel öne doğru hafifçe eğilerek, "Ya nasıl bir abi ama? Yıllardır bir kez bile doğru düzgün aramayıp, doğum günlerimde bile yolladığı hediyelerin içine bir tebrik kartı eklemeyi çok görüp ve geldiği gibi de yüzüme bakmadan babasının odasına çekilen birine abi mi deniliyordu? Kendine bunu layık görebiliyor musun sen ya?" dedi.
"Arel!"
Babasının sert sesiyle geriye doğru yaslandı Arel. Güney sanki büyük bir şok yaşıyormuş gibi yüzüne bakarken dalga geçer gibi güldü ve parçaladığı haşlanmış sebzeleri çatala batırmaya başladı. Tabağının köşesine kondurulmuş yoğurtlu sosa bandırıp ağzına attı.
Ağzı doluyken bile nezaket veya görgü -her neyseler- kurallarını umursamadan, "Yarın zaten her şey ortaya çıkacak ta ben nedense emin oldum. Sizin gibi insanların benim ailem olma ihtimali en başından yoktu zaten." dedi, bu sözleri sadece onların canını yakmaya çalıştığından söylüyordu. Babası hep sevmişti. Abisine her zaman düşkündü.
Onların gururla bahsedeceği biri olmaya çalışmıştı her zaman ama aksine kendini mahvetmelerine izin vermişti. Kendisini geliştirsin diye daha ortaokuldayken tekrar tekrar okuduktan sonra anlayacağı kitaplar göndermeye başlamıştı babası. Kendisinin bile günler sonra haberdar olduğu yarışmalara katılmış ilk üçe girmeyi de başarmıştı.
İnsanlar ne kadar başarılı olduğundan söz edip dururdu ama en çok ailesi onunla gurur duysun istemişti bunca zaman boyunca.
"Olan zaten bana oldu." diye mırıldanırken önündeki yarısından çoğu dolu tabağa baktı. Son günlerde bütün iştahını kaybetmişti. Ağzına tıktığı birkaç lokma bile yaşamak içindi. Haşlanmış brokoliden nefret ediyordu ama yine de bu yemekleri hazırlayan yaşlı kadının emeğine yazık edemezdi. Yoğurtlu sosa bandırarak koca bir brokoliyi ağzına tıkıp çiğnemeye başladı. Yanakları şişmişti ve ağlama isteğini böylelikle bastırabilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çalınmış yıllarım
Fiction généraleArel ve Berat, doğum sırasında karışmış iki masum candı sadece ama bu küçük kazanın hayatlarında nelere mâl olacağını hiç bilmiyorlardı, en azından Arel için ( gerçek ailem & gay kurgusu )