"Sen..." diye mırıldandı Chan. Bedeni buz kesmişti aynı diğerleri gibi.
"Ben..." diye mırıldandı Jisung. Yerden yukarıdaki ayaklarını çimenlerle buluşturduktan sonra ellerini arkasında birleştirerek masumca baktı. "Periyim."
Bir süre aralarında hiçbir konuşma geçmedi. Jisung onların gözlerindeki parıltılara bakarak hafifçe gülümsedi, onlar da hayranlıkla Jisung'u incelediler.
O kadar güzeldi ki her bir detayı... Kanatlarındaki desenler, saçlarının rüzgarda savrulurkenki hali, çiçekli dövmeleri... Üstelik az önceki haline nazaran vücudundan yayılan şekerimsi bir koku vardı ve bunu sadece Minho alabiliyordu...
"Tanrım... Sana peri diye hitap ettiğimde bundan çok hoşlanmanın sebebi bu muydu?" diye mırıldandı Minho. Herkesin gözlerindeki parıltılar yavaş yavaş dinmişti ama Minho'nunkiler hala pasparlaktı. Jisung onun bu haline ve söylediklerine karşılık elini narince ağzına götürerek kıkırdadı.
"O kadar zarif ki..." diye konuştu Jeongin. "Gerçekten filmlerde gördüklerimiz gibi, hatta belki daha güzel." diye tamamladı onu Hyunjin.
Jisung tekrardan kıkırdadı, gözleri dolu dolu olmuştu aldığı iltifatlar karşısında.
Onu ucube olarak görmüyorlardı. Ona hayran olmuşlardı.
Dışlanmayacak, hor görülmeyecek ve üzülmeyecekti. Halbuki lisede insanların perilere karşı tavırları ona hiç böyle anlatılmamıştı.
Yaşamın her bir döneminde insanlar tarafından gördükleri zulüm üzerine kocaman bir ders görmüşlerdi lisede o ve arkadaşları. Bu yüzden içinde müthiş bir korku vardı karşısındaki dost gördüğü insanlara açılırken.
Ama şimdi sorun yoktu, bunu Minho'nun pasparlak hayran bakışları da kanıtlıyordu.
"Sanırım uzun bir açıklamaya ihtiyacınız var." dedi Jisung keyifli bir sesle. Ardından zarif hareketlerle az önce kalktığı çimenlik yere tekrar oturdu. İnsan formundan farklı olarak daha zarif ve ince hareketleri vardı, otururken bile bunu belli etmişti. Neredeyse parmak uçlarında yürüyordu, hafifti.
Jisung oturduğu için bir anda tam dibine gelen saydam kanatlarla neye uğradığını şaşırdı Minho. Jeongin biraz daha uzak oturuyordu Jisung'a ama Minho tam olarak dibindeydi. Bu yüzden irkilerek geri çekilmiş, ellerini istemsizce önüne doğru kaldırmıştı kanatlarına değmemek için.
Jisung onun bu tepkisini görünce kaşlarını kaldırdı. Anlamak istercesine baktı sevdiği çocuğun yüzüne.
"B-ben," diye mırıldandı Minho. Hala çıkamamıştı karşısındaki güzelliğin etkisinden. Burnuna gelen şekerli karamel kokusu da cabasıydı. "Değersem rahatsız olursun diye düşündüm."
"Saçmalama." dedikten sonra samimi bir şekilde kıkırdadı Jisung. "Dokunabilirsin bile."
"Canını yakarsam?" dedi Minho. Sesine bile yansımıştı yaşadığı tedirginlik. Karşısındaki bu melek görünümlü perinin canını yakmak en istemeyeceği şeydi şu an.
Peri... Gerçek olduklarını düşünmek bile delice gelirken sevdiği çocuğun onlardan biri olduğunu öğrenmek en delicesiydi.
"Eğer onları kesmezsen acımaz." diye muzipçe konuştu Jisung. Üç yaşındaki bir çocuğa bir şeyler öğretiyormuş gibi hissediyordu. Çünkü Minho gerçekten üç yaşındaki bir çocuğun bakabileceği kadar masum bakıyordu.
"Üzerlerinde uyusan bile canım acımaz. Korkma, dokunabilirsin. Hepiniz dokunabilirsiniz, kendimi size açıkladıysam merakınızı gidermek de görevim. Öyle değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
born to die.
FanfictionBorn To Die by Lana Del Rey "Ben ve o ölmek için doğmuştuk, bizi gerçekten yaşatan siz oldunuz." [chanlix] [straykids] [fantastic] +18