"Şimdi siz beni bu halimle de... Kabullendiğinizi mi söylüyorsunuz?" diye çekinerek sordu Jisung. En merak ettiği şey şu an için buydu. Hiçbirinin aklında bir soru işareti kalmasını istemiyordu. Tamamıyla kabullenilmek istiyordu çünkü aralarında en ufak bir boşluk kalırsa sonrasında tehlikeli bir durum oluşurdu.
Bu yaşına kadar öğretmenlerinin bastıra bastıra söyledikleri tek şey insanlara güvenmemeleriydi. Ama Jisung bunu şimdiden umursamamaya başlamıştı bile.
Ona zarar verebilecek kimse yoktu burada. Aksine, Felix'i bulmak için yardım alabileceği kişilerdi hepsi. Felix kadar değerlilerdi.
"Seni kim kabullenmez ki." dedi Seungmin. Hala hayranlıkla bakmaktan alamıyordu kendisini. Çok güzeldi karşısındaki görüntü.
"Sevindim." dedi Jisung güzelce gülümserken. Ardından ekledi. "Felix'i anlattım sizlere ve asıl anlatmam gereken oydu zaten ama başka şeyler de anlatmam lazım."
"Süper güçlerin gibi mi?" diye sordu Changbin. Sesinden müthiş bir heyecan duyuluyordu. Böyle mistik ve kahramansı şeylere küçüklüğünden beri meraklıydı, şimdi araştırdığı şeylerden biri, bir peri karşısında otururken heyecanını tutamıyordu.
Herkes onun bu tavrına gülerken Jisung da zarifçe gülüp onaylamıştı onu. "Evet, süper güçlerim gibi. Gerçi biz ona süper güç demiyoruz ama... Olsun. Sonuçta bu bizim doğamızda olan bir şey ve asıl sizde bunun olmadığını gördüğüm an çok şaşırmıştım. Yani... Kim havayı, suyu, ateşi ve toprağı kontrol edemeden yaşayabilir ki?.. Size çok hayran olmuştum gördüğüm an."
"Bir perinin bana hayran olmuş olması düşüncesi... Şaka gibi ama gerçek." diye mırıldandı Changbin. Yüzünde değişik bir gülümseme vardı. Ardından ekledi, "Kaslarıma falan mı hayran oldun? Periler çok zarif neticede, aynı Hyunjin'im gibi..."
Changbin bu söylediklerinden sonra yanında oturan sevgilisinin dudaklarına kelebek öpücüğü kondurduğunda Hyunjin şaşkınca gözlerini açmış, Changbin'in koluna vurmuştu hafifçe. "Ne yapıyorsun eşek herif?!" Jisung gibi biriyle kıyaslanmak bile kafasını yere gömecek kadar utanmasına sebep olmuştu. O bir periydi yahu! Kendisi onunla güzellik anlamında kıyaslanamazdı bile.
Jisung güldükten sonra Changbin'e katıldığını gösterircesine kafasını salladı. "Hyunjin bu zamana kadar tanıdığım arkadaşlarımın hepsiyle aynı güzellik derecesine sahip. Hatta bir şeyi itiraf etmem gerekirse..." diye mırıldandı ve utançla hafif eğdi kafasını.
"Onu ilk gördüğümde peri olduğunu sandığım için telepati yapmaya çalıştım. Başaramayınca da başının bütün gün ağrımasına sebep oldum. Tanıştığımız gün başına giren ani ağrı ve hastaneye gitmen tamamen benim suçumdu Hyunjin. Özür dilerim..."
Hyunjin "Sorun değil." diyerek onun bu haline gülerken yanındaki beden heyecanla kıpırdanınca ona döndü. Changbin yerinde duramıyordu neredeyse. Ardından kendine engel olamayarak sordu.
"Telepati de mi yapabiliyorsun?! Tanrım bayılacağım galiba."
Herkes onun bu tepkisine kahkahalarla gülerken Jisung gülmekten neredeyse yerlere yatacaktı ama kanatları olduğu için kendini zar zor durdurdu. "Sadece elementleri yönetip telepati yapmıyorum ki hyung, akıl da okuyabiliyorum. Hayvanlarla da konuşabilirim. Sizinle beraberken o kadar tuttum ki kendimi kedilerle falan konuşmamak için! Çok zordu..."
"Kedilerle mi..?" diye sordu Minho. Hala sırtının hepsini kaplayan kanatların etkisinden çıkamamıştı ama kedileri duyduğu an sormak istemişti.
"Evet," diye cevapladı onu Jisung. "Soonie, Doongie ve Dori sana resmen aşıklar. Hatta onları en çok göbeklerinden sevmeni istiyorlar her zaman. Bir keresinde konuşabilme fırsatım olmuştu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
born to die.
FanfictionBorn To Die by Lana Del Rey "Ben ve o ölmek için doğmuştuk, bizi gerçekten yaşatan siz oldunuz." [chanlix] [straykids] [fantastic] +18