Walking trough the city streets,

12 3 0
                                    

Nihayet son dikişi de attıktan sonra bir kez düğüm atmış, elindeki ipi kenara bırakıp bacaklarında kalan son damla dermanla koltuğun kenarına çökmüştü Chan. Bütün vücudu stresten terle kaplanmıştı. Gerçi herkes de en az kendisi kadar stres olmuştu ama böyle kötü bir durumda olan tek kişi kendisiydi.

Tabi bir de Jisung vardı.

"Gel..." diye sessizce mırıldandı Minho kucağına aldığı bedenle. "Duş aldırayım sana, kendine gelirsin biraz."

"Bırakamam onu..." diye konuştu Jisung. Sesi çatallı çatallı çıkıyor, ses tellerinin yıpranması yüzünden konuşurken neredeyse can çekişiyordu.

Resmen koskoca iki kesiğe atılan 3 kat dikişin acısını canlı canlı hissetmişti. Kolay değildi. Chan her bir kesiğe 72, toplamında 144 tane dikiş atmıştı. Hepsinin acısını teker teker hissetmişti Jisung.

"Sadece duş alacaksın bebeğim, sonra hemen geri onun yanına getireceğim seni. Sadece vücudunun biraz su görmesi ve kendine gelmen için. Tamam mı?"

Jisung her zaman olduğu gibi bu sefer de onayladı Minho'yu bu sakinleştirici şekilde konuşmasının üzerine. Ardından ikisi Minho'nun odasındaki banyoya giderlerken Hyunjin Chan'ın yanına oturdu. Elini omzuna koyup sıktı.

"Çok iyi iş çıkardın hyung. Sen de Jisung da harika dayandınız."

"Neden dayanmam gerektiğini bile bilmiyorum..." dedi Chan kısık bir sesle. Dirseklerini dizlerine yasladığı için kanlı elleri havada sallanıyordu.

"Ben de bunu merak etmiştim ama sonra sorarım diye düşünmüştüm. Neden bu kadar etkilendin hyung, daha kötü vakalar gördüğüne eminim canlı olmasa bile."

"Sanki..." dedi Chan. Gözlerini kapatmış, elini üzerindeki kanları umursamadan tişörtünün üzerinden kalbine bastırmıştı. "Burayı birisi tutup sıkıyordu sanki. Bir ara nefes darlığı çektiğime bile eminim. Ve bunun yaranın kötülüğüyle ilgisi yok Hyunjin."

"Ne ile ilgisi var o zaman?" diye sordu Hyunjin. Aklına bir şeyler elbette geliyordu ama ne alaka olduğunu anlamıyordu.

"Onunla ilgili." diye konuştu Chan. Gözlerini yavaşça açmış, koltukta yatan bedende gezdirmişti bakışlarını. Jeongin ve Seungmin yaraya temiz bir pansuman yapıyorlardı. Muhtemelen vücudunun önündeki hafif kesikleri de temizleyeceklerdi sonrasında.

Chan onun kan kaybetmekten sararmış yüzüne ve üst bedenine, yanaklarına dağılan çillere, ten rengiyle aynı renge dönüp çatlamış dudaklarına ve sapsarı uzun saçlarına bakmış; derin bir iç çekmişti.

"Onu yerde yatarken gördüğüm ilk an tüm vücudum karıncalandı." dedi Chan.

"Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim. Derslerde gördüğüm kadarıyla vücudumuz öyle bir anda karıncalanmaz asla. Bir baskı vesaire gerekir. Ama yoktu Hyunjin. Kimse dokunmadı bana o an, ben yine de ayakta bile duramayacak gibi hissettim. Kalbim sızladı, beynim resmen error verdi. Bilincimi kaybedeceğimi düşündüm ama Minho'nun Jisung'un yanına gitmesiyle kendime geldim. Ve o an beynimin bana emrettiği tek şey ona yardım etmemdi. Biliyorum kulağa çok delice geliyor ama sanki önceden de onu tanıyormuş gibiyim. Hiç yabancı hissettirmiyor. Sağlıklı halini biliyormuş gibiyim, gülüşünü biliyormuş gibiyim. Hepsi delice, anlıyor musun? Daha Jisung'un doğaüstü biri olduğunu sabah öğrendik ve şimdi bu hissettiklerim de bununla bağlantılı gibi hissediyorum. Delirecek gibiyim cidden..."

"Tamam şimdilik boşver bunları." dedi yanlarına biraz önce gelen Changbin. O da diğer ikisi gibi oturmuştu yere. "Sen bir duş al Jisung'dan sonra. Hem kendine gelirsin hem de biraz zaman geçmiş olur. Biz de o arada Felix'i misafir odasına taşırız, ona uygun hale getiririz odayı. Sonrasını sonra düşünürüz. Tamam mı?"

born to die.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin