4

7 2 0
                                    

Bu Otto'nun ilk uzun yolculuğuydu ve kesinlikle perişan olmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bu Otto'nun ilk uzun yolculuğuydu ve kesinlikle perişan olmuştu. Üç haftadır yoldalardı. Bazen atının üzerinde bazen de annesinin yanında at arabasının içinde yolculuğa devam ediyordu ama kesinlikle mahvolmuştu. Her tarafı ağrıyordu, dersleri yarım kalmıştı. Arada sırada yanında getirdiği kitaplara göz atmaya çalışıyordu ama göz kapakları ve vücudundaki yorgunluk buna izin vermiyordu.

Abisi onun bu haliyle çok eğleniyordu. Küçük kardeşinin gerçekten zarif bir yapısı vardı.

Hobert atını arka tarafta atının üzerinde iki büklüm olmuş kardeşinin yanına sürdü.

"Bu tür yolculuklara alışmalısın. İleride muhtemelen pek çok anlaşmayı sen yapmak zorunda kalacaksın," dedi ve sırıttı.

"Böyle devam edersen babama sadece kılıcı değil yolculuğu da kötü diye rapor vermek durumunda kalacağım."

Otto o kadar yorgundu ki kelimeler boğazından çıkamadı. Sadece gözlerini devirmekle yetindi.

Hobert sonunda "Yaklaştık merak etme kardeşim," dedi. Bugün Otto'yla uğraşmak hiç eğlenceli değildi çünkü kardeşi cevap verecek halde değildi.

Kızıl Kale'ye gerçekten de yaklaşmış olmalılardı çünkü Kralın Şehri'nin muhafızları görünmeye başlamıştı. Siyah ve bordo targaryen renklerini üstlerinde taşıyorlardı.

Otto dalgın dalgın atını sürerken gökyüzünde bir kükreme duyuldu. Göğsünde bir şeyler çarpmaya başladı. O da neydi? Bir anda güneş ışığı gölgelendi ve etraf kararır gibi oldu. Hightower muhafızları da telaşlanmışlardı. Sadece Lord Hightower oldukça sakin görünüyordu hatta gülümsüyor gibiydi. Otto arka taraftan ikinci bir kükreme duyunca hızla oraya döndü ve gözleri dehşet içinde açıldı. Gökyüzünde tüm o güneş ışığını kapatan, yüzlerine bir rüzgar çarpmasına neden olan şey hayatında gördüğü en büyük şeydi.

Simsiyah pulları kapattığı güneşin yansımasıyla parlıyordu. Bu kitaplarda okuduğu kara dehşet balerion olmalıydı. Fatih'in ejderhası... Otto kalbinin iki üç atışı kaçırdığını hissetti. Balerion üzerlerinden hızla geçtiğinde ortaya çıkan rüzgar yüzünden atının üzerinde durmakta zorlandı. Targaryenlerin neden tanrılara yakın dendiğini anladı. Bu gerçekten tanrısal bir güçtü.

"Prens Baelon Ejderha Kaya'sından dönüyor olmalı."

Babasının sesini zar zor duyabildi. Şaşkınlığını yavaş yavaş üzerinden atmaya çalısırken bilgiler zihnine dolmaya başladı. Prens Baelon Kral Jaehaerys'in dördüncü oğluydu. Ve prensin de kendi yaşlarına yakın bir oğlu olduğunu anımsadı: Viserys Targaryen. Otto bunları düşünürken Hobert kardeşinin bembeyaz yüzüne ve hala gökyüzüne takılı kalmış bakışlarına bakıp gülümsedi.

"Yorgunluğunu unutmuş gibisin."
Otto sonunda gözlerini gökyüzünden çevirdi ve abisine döndü.  "Bu... Bu muhteşem."

"Evet öyle. Ama aynı zamanda da korkutucu. Hiçbir insan o yaratıklara tam anlamıyla hükmedemez."

İKİNCİ OĞUL | HOUSE HİGHTOWER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin