Yüksek Kule'de büyük bir hareketlilik vardı. Askerler belli bir hazırlık için koşturuyorlardı. Otto dış avluya çıkmış olan biteni izliyordu. Abisi ağır zırhını giymiş, atını eyerlemekle meşguldü. Bir an gerçekten onun yerinde olmak isteyip istemediğini merak etti.
Abisinin hiçbir şekilde seçim şansı yoktu. Her daim mükemmel olmak zorundaydı. Ve bir lord varisi olarak tabii ki çatışmaları, orduları yönetmeyi öğrenmek zorundaydı. Kendisinin ise asla böyle sorunları yoktu. Evet mükemmel olması gereken yerler vardı ama hata yaptığında ikinci oğul denilip geçilebiliyordu.
Hobert atının eyerlerini ayarladıktan sonra kendisini izleyen kardeşine döndü.
"Biz yokken kalenin lordu sensin," dedi gülerek. "Yapmam gereken o sıkıcı şeyleri biraz da senin yapmanı izlemeyi çok isterdim."
Otto oturduğu yerden kalkıp Hobert'ın yanına geldi. "Odanı kullanacağım, eşyalarını da biraz karıştırabilirim sonuçta lord benim," dedi sırıtarak. Abisinin dalga geçen halini devam ettirmek istiyordu.
Hobert bu sefer dikkatli bir dirsek darbesiyle Otto'yu itti. Zayıf kardeşinin düşmesini istemiyordu. "Demek odamı ele geçirmek için hain planlar yapıyordun, seni küçük şeytan," dedi. Otto'nun gülümsemesi genişledi.
Lord Hightower avluya geldiğinde Hobert'ın yüzü ciddileşti. Lordlarla yapılan toplantı olumlu sonuçlanmıştı ve ortak bir plan doğrultusunda yağmacılarla karşılaşmaya gidiyorlardı. Şansları varsa çok büyük bir çatışma çıkmazdı.
Lord Hightower'ın çekindiği tek şey sancakbeylerinden bazılarının ihanet içinde olabilme ihtimaliydi. Bunu düzeltmek hepsinden zor olurdu. Ağır adımlarla oğullarının karşısına geldi. Otto orada yokmuş gibi davranıyordu.
"Hazır mısın Hobert?"
Hobert başını olumlu anlamda salladı. Lord Hightower oğlundan olumlu cevap alınca muhafizlara atını getirmelerini işaret etti. Otto hala babasından kendisi için bir şey demesini bekliyordu. Babası atına bindikten sonra Otto'ya uzunca baktı. Bir şeyler demek istediği belliydi ama hiçbir şey demedi.
Leydi Hightower da avluya çıkmıştı. Gözleri dalgındı. Oğullarının yanına geldi. Hobert'a tanrıların onu koruması için dua edeceğini söyleyip sarıldı. Korkusu her halinden belliydi. Hobert ilk defa düşman gruplarla karşılaşmayacaktı ama yine de onun için endişeleniyordu.
Hobert kardeşine ve annesine veda ettikten sonra atına binip uzaklaştı. Leydi Hightower kollarını Otto'ya dolayıp bir süre askerlerin gidişini izledi.
"Septe mi gideceksin anne?" Otto bugün derslerini erken tamamlamıştı.Belki biraz annesiyle vakit geçirebilirdi. Menzildeki çatışma içini daraltıyordu. Babası ve abisi için kaygılanıyordu. Annesiyle vakit geçirirse düşüncelerini de dağıtabileceğini düşündü.
"Hayır, Kralın Şehri'ne yapacağımız yolculuk için hazırlık yapmam gerekiyor, istersen sen de bana yardım edebilirsin."
"Ne yapabilirim?"
"Kral'a ve prenslere verilecek hediyeleri düzenleyip kayıtlara geçirebilirsin. Bugün yeni elbiseler için kumaşlar gelecek, onları da ayırabilirsin."
Otto sonunda gerçek bir iş diye düşündü. Kitaplar ve dersler dışında bir şeylerle vakit geçirmeyeli çok olmuştu.
Otto annesiyle birlikte içeriye girdi. Hediyeler yavaş yavaş büyük salona getiriliyordu. Oldukça görkemli bir hazırlık olacağı belliydi. Abisinin odasından kayıtlar için kullanılan parşömenleri alıp büyük salona gitti ve tek tek hediyeleri kayda geçirmeye başladı. Sağ omuzu ara ara sızladığı için çok hızlı yazamıyordu. Babası maddi açıdan son derece cömert davranmışa benziyordu. Targaryen kadınları için pek çok mücevher, küçük prensler için en kaliteli kumaşlardan yapılma elbiseler, Kral için Valyria çeliğinden yapılmış bir hançer... Liste uzayıp gidiyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİNCİ OĞUL | HOUSE HİGHTOWER
FanficBir ikinci oğul en fazla ne kadar ileriye gidebilirdi? Gururlarıyla Hightower Ailesinin nispeten pek de becerikli olmayan ikinci oğullarının adını kendisinin yüceltmesinin hikayesi.