"Gömleğini çıkar." dedim Hyunjin'e. Kumaşın göğsündeki yaralara sürtünürken dişlerini sıkıp soluyarak gömleğini çıkarmaya çalıştı. Dikenlerin açtığı yaralar yeterince kötüydü ama en kötüsü, fil ağaca tosladığında kaburgasını boydan boya yaran dalın bıraktığı yaraydı."Ah, işte." Gömleğini nazikçe göğsünden ayırdım, o da çekip çıkarabilmem için kollarını kaldırdı. Pürüzsüz, çıplak tenine bakmamaya çalıştım ama yaraları temizlemem gerektiğini düşününce işim pek kolay değildi.
Göğsünü ve sırtını dikkatle incelerken, "Bir enfeksiyon kapman eksikti," diye homurdandım. "O ağacın dikenlerinin şakası olmaz." Seungmin, aksedirden bir avuç yaprak getirdi. Bu civarda kış boyunca yapraklarını dökmeyen tek ağaç bu olduğu için zaten başka seçeneğimiz yoktu. Yaprakları, yaralardaki kanı temizlemek İçin kullandım. Üstümde tuhaf bir sakarlık vardı, kulaklarım yanıyordu. Hyunjin gırtlaktan çıkan bir sesle inlerken ürperip başını göğe kaldırdı.
Gözlerini kısarak yaralara bakan Seungmin, "Tüh," dedi. "Bazıları çok derin. Antiseptiğe ihtiyacımız var."
"Şuradaki çalıları görüyor musun?" İleriyi işaret ettim. Seungmin başıyla onayladı. "Ximenia, evet."
Tabii ki ismini biliyordu. "Meyveleri çoğunlukla kurumuş ama içlerinde tohum kalmış olabilir. Çalının orta kısmına, hayvanların erişip yemediği yerlerine bak."
Kuşkuyla bana baktı. "Onlar antiseptik mi?"
"Hayır, ama yaranın daha hızlı iyileşmesini sağlarlar."
"Ah, ben iyiyim," diyen Hyunjin, boş vermemizi ister gibi elini savurunca kaburgalarının arasındaki yarayı gerdi. İrkilip sert bir nefes aldı.
"Ne demezsin," dedim.
Seungmin tohum bulmak için çabucak uzaklaştı. Bizim filin etrafta dolaşıp tekrar saldırmayacağından emin olmak ve gruptakilerin ne yaptığını görmek için omzumun üstünden o tarafa baktım. Changbin Hyung, Felix ve Minho Hyung suratlarını asmış, gölgede durmuş kazayağı yiyip konuşuyorlardı.
"Böyle giderse," dedim "Ghanzi'ye varmamız iki haftayı bulur."
"Özür dilerim. Fili fark etseydim..."
"Özür dileme," dedim. "Önemli değil. Herkesin başına gelebilir. Kirpiyi unuttun mu? Zaten hiçbir şey o fili durdurmazdı. Genç erkek filler daima testosteron doludur. Zamanlarının çoğunu öfkeyle ağaçlara vurarak geçirirler. Bu onların... Ah... Cinsel yılgınlığıdır. Bilirsin. Çünkü çiftleşecek bir dişi bulamamışlardır."
Utancım sesime yansıyınca sesim fısıltıya dönüştü. Hyunjin kahkaha attı. "Geldiğim yerde böyle birkaç adam tanıyorum."
"Evet, yani. Onlar da senin fillerin işte."
Boynundaki asker künyelerine gözüm takıldı. Bu arada kaslarının dikkat çekecek kadar sıkı ve belirgin olduğunu da fark ettim. Vücudunun geri kalanı da böyleydi. Gözlerimi indirip karnına bakınca pürüzsüz teninin altındaki sıkı karın kaslarını da gördüm... Odaklan, Jeongin. Yine asker künyesine baktım çünkü vücuduna bakarken ürperiyordum ve bakabileceğim en güvenli şey bu künyeydi. Künyelere ağabeyinin ismi, bir sıra rakam ve sağlık bilgileri basılmıştı.
Kendimi bile duyamadığım kadar alçak sesle, "Yüzünü hatırlıyor musun?" diye sordum.
Hyunjin'in yüzü asıldı, künyeyi tuttu. "Biraz. Fotoğrafları duruyor. Ama farklı."
"Evet. Biliyorum." Kesiklerden birine yapışan kumları temizledim. Dokunuşumla teni gerildi. "Ya sen?"
"Unutmaya başladım. Bence en kötüsü bu. Unutmamaya çalışıyorum. Her gece uyumadan önce yüzünü gözümün önüne getirmeye çalışıyorum ama her seferinde bulanıklaşıyor. Fotoğraflara bakıyorum o da yetmiyor. Unuttukça daha çok acı veriyor"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalahri | Hyunin
FanfictionEğitim amaçlı bir safaride işter ters gidince, başlarında rehber olmayan 6 genç, Kalahri Çölü'nde mahsur kalır. Onların hayatta ve güvende olmasını sağlamak ise saha biyologlarının oğlu Jeongin'e kalır. !uyarlamadır!