"Bir kayıt cihazı," dedim.
"Annem düşüncelerini ve gözlemlerini kaydetmek için her zaman yanında bir ses kayıt cihazı taşırdı." Konuşurken sesim kalınlaşmıştı. Tereddütle aleti elime aldım, evirip çevirdim.
Annemindi, evet, Cihazın üstünde diş işleri vardı; annem ses kayıt cihazını yere düşürünce aleti kapan sırtlanın izleriydi. Sırtlan ortaya çıktığında annemle bir ağaçta mahsur kalmıştık. Annem hayvanı korkutmak için Bohemian Rhapsody'yi söyleyip ağaçtan düşecek kadar şiddetli kahkahalar atıp hayvanı kaçırıncaya dek, sırtlan cihazı yarım saat boyunca kemirip durmuştu. Ses kayıt cihazı bu olaydan sonra bozulmamıştı gerçi ama çok ıslandığı için parçalarına ayırıp kurutmamız gerekmişti.
"O zaman doğruymuş," diye fısıldadım. "Annem oradaymış, tesisde"
Dr. Monaghan söylediğinde inanmamıştım ama elimde tuttuğum şey gerçekti.
"Kraker kutusunda ne işi var?" diye sordu Seungmin. Herkes etrafıma toplanmış, ne yapacağımı merak eder gibi dikkatli gözlerle bana bakıyordu.
Ben de oynat tuşunun üstünde parmağımı gezdirirken uzun uzadıya bunu düşünüyordum.
"Demek ki bunu annem saklamış. Bir şekilde başarmış."
"Jeongin..." Hyunjin dudağını ısırıyordu; kaygılandığında böyle yaptığını artık öğrenmiştim. "Sence bir şey kaydetmiş midir?"
Bence etmişti. Düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmişti. Yoksa neden ses kayıt cihazını saklasın ki? Bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti: Annem tesisi buluyor, her şeyi kurcalıyor, bulduklarını kaydediyor ve yakalanmadan önce ya da sonra (eninde sonunda yakalanmış olmalıydı yoksa hâlâ hayatta olurdu çünkü tesisle bağlatısının ve ölümünün tesadüf olduğuna inanmıyordum), ses kayıt cihazını krakerlerin arasına saklıyor. Tesisten dışarı çıkabilen tek kanıtın bu olması ihtimali çok yüksekti.
"Çalıştıracak mısın?" diye sordu Seungmin. Ben çalıştırmasam elimden alıp kendisi çalıştıracakmış gibi bakıyordu.
"Ona biraz zaman verin," dedi Hyunjin. "Haydi. Yemek yiyelim."
Hyunjin onları benden uzaklaştırınca rahat bir nefes aldım. Rahat rahat düşündüm. Korktum. Annemin sesini tekrar duyacağım için, nihayet ölümünün gerçek nedenini öğreneceğim için mutluluktan uçuyor olmalıydım. Ama korkudan ellerim titriyordu. Ya gerçekler sandığımdan daha korkunçsa? Ya ses kayıt cihazı boşsa?
Bir anda kafamın içinde şimşek çakmış gibi, son birkaç aydır peş peşe dizilen başka türlü olsaydı ne olurdu sorularıyla dolup taştığımı fark ettim.
Son yolculuğunda annemle gitseydim ne olurdu? Annemin ölümünün kaza olduğunu kabul etmek yerine Kalahari'de daha fazla araştırma yapıp gerçeği bulsak ne olurdu?
Ne olurdu sorusu, rahatlatan ya da iyileştiren bir düşünme biçimi değildi. Kendini suçlayıp kendine işkence ederek arafta kalmak gibiydi. Pişmanlığın sınırlarında gezerek yaşamaya daha ne kadar dayanabilirdim?
Oynatma tuşuna bastım.
Cızırtılı bir ses. Rüzgâr, belki de hışırdayan otlar. Onun sesini duymak için dikkat kesilmiştim.
Sesi bulutların arasından çakan şimşek gibi yükselince kalbim sıkıştı, nefesim kesildi.
"Ben Yang Jisoo. Tarih 20 Ocak ve saat, ah, on civarı..." Durdurma tuşuna bastım.
Nefes almaya çalıştım.
Üstünden dört ay geçmişti ama acısı hâlâ çok tazeydi. Gözyaşlarımı silip cihazı tekrar çalıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalahri | Hyunin
FanficEğitim amaçlı bir safaride işter ters gidince, başlarında rehber olmayan 6 genç, Kalahri Çölü'nde mahsur kalır. Onların hayatta ve güvende olmasını sağlamak ise saha biyologlarının oğlu Jeongin'e kalır. !uyarlamadır!