1

38 3 0
                                    

Elimde tuttuğum bardaktaki şeftali suyumdan bir yudum daha aldım ve televizyondaki daha önceki bölümlerini izlemediğim diziyi çözmeye çalışmaya devam ettim. Tam bir iki olayı çözümlemiştim ki telefonumdan gelen mesaj sesiyle sehpanın üzerinde duran telefonuma uzandım. Mesaj rehberimde kayıtlı olmayan birinden gelmişti. 'Öyle güzel ki gözlerin, anlatmaya yetmiyor sözlerim.' yazıyordu mesajda. Şaşkınlık içerisinde kaşlarımı çattım. Çevremde bana böyle mesajlar atabilecek biri yoktu bildiğim kadarıyla. Güzel olmadığımı düşündüğümden değil, aksine kendimi güzel bulurdum da. Ama sevgili işleriyle uğraşan biri değildim, aşka da inanmazdım doğrusu. Ne yazabileceğimi düşündüm. Bir kaç dakika sonra önce bu kişinin kim olduğunu öğrenmem gerektiğini fark ettim. 'Kimsiniz?' yazdım bana mesaj gönderen numaraya. Kimliğini vermeyecek olsa bilinmeyen numaradan mesaj atardı değil mi? Mesaj gelmişti. Mesajın kısa sürede gelmesine sevinmiştim doğrusu. Hızlıca ekran kilidini açıp bildirimin üzerine tıkladım. 'Kim olduğum, nasıl göründüğüm önemli mi senin için?' diye yazıyordu. Bana iltifat içerikli mesaj atan kişinin kim olduğunu öğrenmek hakkım değil miydi? Önemli olan nasıl göründüğü değildi ki benim için. 'Dış görünüşünüzden bahsetmiyorum, asıl siz kimsiniz?' yazdım ve gönderdim mesajımı. Şeftali suyumu kafama diktim ve hepsini bitirdim. Mesajın gelmesini beklerken bardağı mutfağa götürdüm. Geri geldiğimde mesaj çoktan gelmişti. 'Yarın karşına çıkacağım, kim olduğumu öğrenirsin.' yazıyordu. Ne oluyordu, anlamakta güçlük çekiyordum. Daha bir kaç dakika önce izlediğim diziyi çözmeye çalışırken, şimdi kendi hayatımda bir çıkış yolu arıyordum. Hayat, garipti. Olmaması gereken kadar. Bana attığı ilk mesajı hiçbir şiirde okuduğumu hatırlamıyordum. Kendisi mi yazmıştı acaba? Belkide bilmediğim bir şiirden bir alıntıydı. Aklımdaki düşüncelerin hepsinin üzerine hayali bir 'her neyse' yazdım. Kanepeye kıvrıldım ve düşünmemek için uyumaya çalıştım.

***

Sabah alarm sesiyle gözlerimi açtım. Bana işkence gibi gelen sesi kapatmayı başardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı. Telefonumu koltuğun üzerine attım ve banyoya doğru ilerledim. Elimi, yüzümü yıkayıp ardından dişlerimi fırçaladım. Odama girip siyah dar kot pantolonumu ve beyaz salaş kazağımı üzerime geçirdim. Daha sonra bugün bana mesaj atan kişiyle karşılaşacağım aklıma geldi, içimi gereksiz bir telaş kapladı. Aman dedim daha sonra kime beğendireceksem kendimi. Odamdan çıktım ve mutfağa ilerledim. Bir bardak su içtim ve salona geçtim. Telefonumu koltuğun üzerinden alıp arka cebime sıkıştırdım. Ceketimi giydim ve dışarı çıktım. Kapıyı kilitleyip anahtarı cebime atıp fermuarını çektim. İş yerim olan, aynı zamanda en yakın arkadaşımın annesinin işlettiği pastahaneye doğru yürümeye başladım. Ceketimin diğer cebinden kulaklıklarımı çıkarttım. Kulaklıklarımı telefona taktım ve müzik listemden Imagine Dragons-Radioactive şarkısını açtım. Hareketli şarkıya eşlik etme isteğimi bastırıp yürümeye devam ettim. Şarkının iki kere tekrarlanmasının ardından pastahaneye ulaşabilmiştim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde en yakın arkadaşım Ela beni görür görmez yanıma gelip sıkıca sarıldı. Ben de ona sarıldım. Kollarını çekince hemen konuşmaya başladı.''Sabah burayı açarken bir adam geldi ve bana bir zarf verdi, onu açmadan sana vermemi söyledi. Ranya, sen bana haber vermeden sevgili mi yaptın kız?'' dedi yüzündeki garip ifadeyle. Hem kızgın hem de eğleniyor gibi duruyordu. Ela'nın mimiklerine bayılıyordum. ''Saçmalama Ela, öyle bir şey olmayacağını biliyorsun. Sevgili yapmam merak etme.'' dedim ve elindeki zarfı alıp arka taraftaki kilere gittim. Dikkatli bir şekilde zarfı açtım ve inanılmaz bir yazıyla karşılaştım ve kıskanmadan edemedim. Üzerinde ne kadar çalışırsam çalışayım asla böyle güzel yazım olmayacaktı. Daha fazla beklemeyip yazılanları okumaya başlamadım.

'Kraliçe'm,

İsminin anlamını iltifatım yapıyorum, kızmazsın umarım. Bugün karşılaşacağımızı söyledim belki ama, bunun için henüz erken olduğunu fark ettim sonradan. Seninle konuşurken doğru düzgün düşünemiyorum bile. Sana olan hislerim iki günlük değil, çok uzun süreli sadece karşına çıkmaya yeni karar verdim. Biraz hayatını yaşa istedim. Bilmediğin ve öğrenmen gereken o kadar çok şey var ki... Bunların hepsini zamanı gelince öğreneceksin. Ama şunu iyi bil ki, seni belki senden bile iyi tanıyorum. Yazdıklarımı okurken çatılan kaşlarını hayal edebiliyorum mesela. Olaylar çok derin, sana olan sevgim daha derin. Hazır olduğunu hissettiğimde sana her şeyi anlatacağım. Kendine iyi bak Kraliçe'm.

-Ateş Şansal'

Bu da neydi böyle? Yazanları okuduğumda etrafa bakıp kamera bile aramıştım, hala da bunun bir kamera şakası olmasının ihtimali olduğunu düşünüyordum. Güzel biri olsam bile mavinin en dondurucu tonunda olan bakışlarım vardı benim, herkesi ürküten. Ela'ysa çok yaşam dolu bir kızdı, cıvıl cıvıl. Neden benimle arkadaş olduğunu ve hayatının iki yılını bana ayırdığını hiçbir zaman anlamamıştım, anlayamayacaktım da. Kağıdı dörde katlayıp arka cebime koydum. Eskimiş ve lekelerinden dolayı beyazdan gri renge dönmüş spor ayakkabılarımı kilerin dışarısına yönlendirdim. Zar zor geçiniyordum ve bir ayakkabıyı parçalana kadar giyiyordum genelde.

Ben her zaman özenerek yaşadım. Ailesi olan çocuklara, sevecen ve samimi insanlara, zengin insanlara, iyi anlaşan kardeşlere... Bir yanım hep eksik ve ezikti. Bende bu yanımı bastırmak için buz bakışlarıma sığınmıştım. İnsanlar kırarlardı, ne duruma düşeceğinizi bile düşünmeden kalbinizi cam bir vazo gibi parçalara ayırabilirlerdi. Çok insan, çok yıkım demekti. Yalnızlık bana bunu öğretmişti. Her gece yetimhane yatağımda hıçkırarak 'Anneciğim artık gel.' diye ağlarken 'Senin annen bir melek.' diye klişelerle büyümüştü zihnim. Ama artık birden ortaya çıkan biri vardı hayatımda. Ateş Şansal...

'Öyle güzel ki gözlerin, anlatmaya yetmiyor sözlerim.' Kısmı bana ait olan bir şiirimden ufak bir parçadır. Burada kullanmak istedim.

SON ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin