Uyandığımda normalde hiç âdetim olmamasına rağmen gözlerini kaşımak istemiştim ama tabiki yapamadım. Vücudum sanki bana dün neler olduğunu hatırlatmak istermiş gibi veya bir ceza vermek istermişcesine yapmıştım bu haraketi.
Bir elimin yuvarlak olan bileğin nasıl anlatılacağını bile bilemediğim bir acı saplandı vücuduma. Gerçek acı neredeyse bilmiyormuşum gibi hissettim. Gerçekten canımız acıdığında çığlık atmak yerine sadece kıvrandığımızı yeni öğrendim, çünkü şuan tamamen yattığım yerde neredeyse yuvarlak olacaktım. Bileğimden çok kan akmaması iyi bir şey gibiydi.
En azından sağ elim olduğu için buraya gelmeden önce hatırlamadığım Tanrı'ya şükretmem mi gerekiyor?
Umudunu yitirmeye başladım. Söze gerek yok bence. Her bir "oyun" bittiğinde yeniden kurtulacağımı düşünüyorum. Olmuyor ölümün kısır döngüsünden kurtulamıyorum. Ya ölüceğim ya ölüm kısır döngüsünde ölmeyi bekleyeceğim. Ölmeyi tercih etmemin gerektiği zamanlarda yaşam dürtüsü yüzünden ölüm döngüsünde savruluyorum.
Geceleri bile yüreğime bir sızı vuruyor.
Hayat her tercihimizde bizi bir sonuca kavuşturacağına inandırıyor ama hiçbir şey olmuyor. Ansızın zaferin verdiği mutluluğu yaşıyorum, kibirleniyorum sonra elimde olan bir şey yok. Sorularıma cevaplar verilecek, Minho'ya sımsıkı sarılabilecek, annemin yemeklerini tekrar yiyebilecek, bunu yapanlarla hesap sorup bağırabilecek gibi hissediyorum. Günün sonunda elimde kalan tek şey umut oluyor.
Aptallık gibi hissettiriyor. Evet ama... Umut şu umut. Şu Lanet umut. Her saniye geçtikçe onun koynuna bırakıyorum kendimi. Elde umuttan ve biraz sevgiden başka bir şey olmayınca böyle oluyor.
Gözyaşlarımın sıcaklığı, soğuk yanaklarımı ıslatmadan ağladığımı anlamadım.
Sağıma döndüm Minho'nun yanında yerde yatıyordum. Bacağımdan gelen soğukluk ile vücudum titredi. Sonra bacağımı haraket ettirdim. Minho'nun bacağının üstünden bir anda yere düştü ve soğuk zeminle daha çok üşüdü. Tekrar titrerken tekrar haraket ettirmeyince alıştım.
Tekrar uyumaya çalışırken olmadı. Yerimde doğrulup etrafa baktım. Herkes dağılmıştı. Kimse iyi değildi. Biraz daha beklerken gözlerim önümde daldı. Bir süre sonra gözümün önünde sallanan bir el görünce gözlerim elin sâhibini aradı.
Minho'ya bakınca her zaman ki gibi gülüyordu.
"Ne oldu dalmış gitmişsin"
"Önemli değil"
Minho yanıma yaklaşmış suratımı izlemişti.
"Gözlerin... "
Bakmayı bırakmazken konuşmasını da sürdürmemişti. Ellerim istemsiz gözlerimi gitti. Dün suratıma kan sıçramıştı ve temizleyememiştim. Suratımda sanki üç gündür kurumuş gibiydi. Suratımı hakeret ettirmek acı veriyordu.
Ellerimi gözlerimden çekerken konuştu.
"Hâlâ parıldıyorlar"
Evet, gözlerim her zaman parıldar. Babam öldüğünden beridir çocukluğuma dair kalan tek şeyim. Kaderimin belirlenmeden önce hayata karşı olan sevgimin tek ürünü. Hiç sönmedi. Burada bile sönmediyse hiç sönmez.
Uzun bir süre daha baktı gözlerime. Bende onu taklit ettim. Bir süre sonra geri çekildi. Derin bir nefes aldı. Kafasını hızlıca ilk önce bana sonra önüne çevirdi. Konuşmadan omzuma yasladı başını. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı ilk nokta değildi, son da olmayacağı aşikardı.
Bir süre sadece nefes seslerimiz vardı. Durdum ve düşündüm sadece düşündüm ama farklı olarak hayatımı değil. Onun hayatını düşündüm. Onun başına bir şey gelmesini kaldıramayacağımı düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umutsuzluğa Yer Yok
ActionKimse hayatın ne getireceğini bilemez hayat belki iyi şeyler getirir ve bizi mutlu eder ya da iyi şeylerin hemen arkasında bir kötülük sunar sana bizim ise yapabileceğim tek şey umut ile beklemektir. Burada umutsuz kaldığınız her an ölmeye mahkumsu...