3

36 4 1
                                    

Okulumuzun üniversite tanımı için bazı üniversiteleri ziyaret etmeye gittik. Okul temsilcisi okulunu tanıtırken biz Aslı ile hiç oralı olmuyorduk.
“Sence burada yakışıklı çocuklar var mıdır?” etrafımızı inceledik ama okul temsilcileri hariç okulun öğrencileri yoktu.

“Bilemiyorum, her yerde bi kaç tane vardır, burada da var bence” diyip sırttım. Üniversiteyi didik didik ettik okulca. Bizi konferans salonuna soktular, tanıtımını yapmakta oldukları okullarını dünyanın sayılı okullarından olduğunu söyleyeceklerdi, hep böyle olurdu.

Yerimize oturmamızla sahneye bir çocuk fırlayıp konuşmaya başladı. “Sizce insan nedir?” diye soru yöneltti seyircilere bazıları birbirine baktılar bazıları kolları koparcasına kaldırmaya başladı ben ise etrafı izleyip insanların verecek oldukları cevaba eğlenircesine izleyip dinleyeceğime emindim. Bir çocuk kalkti ve anlatmaya başladı “İnsan, eski zamanlar bu güne evrimleşerek gelmiş sayılı canlılardandır.” diyip koltuğuna tekrar yerleşti. Sahnede ki çocukta eğlenmiş olmalıydı ki konuşmaya başladı. “Evet arkadaşım dediklerin kısmen doğru heralde Darwin teorisine inanıyorsun. Ama ben sizden kabataslak istedim. Nedir yani neden, niçin bizler gibi mantık yürütmenizi istedim. Ayağa kalkıp bunun tanımını ilkokul çocuğu bile yapabilir.” diye çocuğu azarlarken benim içim acıdı, çocuğu düşünemiyordum bile, kafasını eğmiş olanlardan ötürü utanan çocuğa herkes dönmüş bakıyordu. Bende bu durumda bir kaç defa bulundum aynı az çok bu durumu biliyorum.
“Bence insan,” diye söze başladım “acınası bir varlık. Nasıl hayvanların adı varsa mesela karınca, örümcek, kedi, köpek gibi bizimde adımız insan yani kısaca olursak bence bizlerde birer hayvan türüyüz ama içlerinde en akıllıları sayılırız. Çünkü konuşabiliyoruz, bunu bazı hayvanlar da yapıyor ama biz ustaca yapıyoruz. Bazıları yürüyor koşuyor, bunları bir çoğuda yapıyor. Ama olacakları sezgilemeyi, en ince ayrıntısına kadar düşünmeyi sadece bizim cinsimiz yapıyor. Yani anlayacağınız hayvanlar arasında en akıllı hayvanlarız. Ama diğer yandan da acımısız merhametsiz, acınası varlılarızda ama onlar değil her zaman iyi kalpliler bizim kalplerimiz taşlaşmış” diyip yerime oturdum bütün salon bana odaklanmıştı.  Sahnedeki çocuk odaklanmış bana bakıyordu. Öğretmenler ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben ise bunun gururuyla yerime oturup telefonuma baktım. Etrafıma bakabileceğimi düşünmüyordum. O bomboş gözlere.  Sahnede ki çocuk konuşmaya başladı.
“Peki bu konuda kanıtınız var mı?” diye çocuk bilmiş gibi bana bakıyordu. Beni alt etmeye çalışıyordu. Buna izin vermeyecektim. 
“Aslına bakarsanız bayım evet var gözlemlerim, ama size bir şey de kanıtlamak zorunda değilim açıkcası” diyip önüme tekrar döndüm. “Bana bir örnek verin” dedi. Artık düello yapıyorduk. Kim yenerse itibarı devam edecekti. “Siz bayım,” dedim saygımı korumaya çalışarak “daha demin çocuğu azarladınız. O buraya gelene kadar sadece ezbere dayalı eğitim gördü zekaya dayalı değil ve siz ondan öğrendiği şeyi değil öğrenmediği yapmak istediği ama yapamadığı şeyi istediniz,” salondan uğultular geliyordu. İnsanlar bizim hakkımızda konuşuyordu. Bu kız napıyor böyle neyi kanıtlamaya çalışıyor diyorlardı. “Hepiniz öbür dünyada yanacaksınız bayım” deyip yerime oturdum. Sahnedeki çocuk mikrofona yaklaşıp “ya siz bayan, siz yanmayacak mısınız?” diye sordu. Ustaca tebessüm ettim. Çok kolay olmuştu. “Bayım, cehennem benim” deyince salon uğultuyla birlikte coştu. Ne demiştim ben böyle insanların yaptıklarının kötü olduğunu söylüyordum ama cehennemin ta kendisi olduğumu da diyen bendim. Salondan bi hışınla çıktım.

Temiz havaya ihtiyacım vardı. İnsanlar beni geriyordu. Arkamdan gelen sadık dostum “Az önce içeride ne olduğunu bana kısaca anlatır mısın?” diyip bana dikkat kesildi.
“Kısaca kendimi rezil ettim” iki elimle yüzümü kapadım. Dino yüzümden elmi çekip “saçmalama o göt oğlanını göt ettin seni arsız” diyip gülmeye başladı. Ortamı gene kurmuştuk. Kahkahayla gülemeye devam ederken sahnedeki çocuğun bize doğru geldiğini gördüm.

“Bakın bakın cenehennem kraliçesi değil mi bu kralın nerede” diyip etrafına bakındı.

“Yedim” diyince küçün kısık bir gülme duyar gibi oldum. Dino'nun gülmesiydi bu, sahnedeki çocuğa ne var niye geldin bakışı attım ama pek anlamış gibi değildi.

“Siz kadınlar, erkeklerle sorununuz nedir?” çaresizlik takliti yapıyordu.

“Siz erkekler, kadınlarla sorununuz nedir?” diye aynı soruyu ona yönelttim. Ona kafa tutmam hoşuna gitmiş olmalıydı. O muazzam dişleriyle güldü bana. Bi ara onla öpüşmek nasıl olurdu acaba diye düşünmeden edemedim. Ama bu düşmanına sınav da yüksek alsın diye kopya vermek gibi bir şey olurdu. Dino'nun kolumu dürttüp ben içeri giriyorum ifadesiyle “sen git ben az daha burada kalıcam bir şey olursa ararsın” diyip onu gönderdim. Çocuk hala gitmemiş bana bakıyordu.

“Bence gitsen iyi olur fırça atacağın çok bebe var içeride” diyip arkamı dönüp yürümeye başladım. İki adımda bana yetişmişti.

“Koca bebekleri fırçalamayı daha çok severim.” sırıttı. Etrafa bakınıp yiyecek bir şey aradım. Karnımın sesi bütün dünyayı inletiyordu. Çantamda olan şekerleme aklıma geldi. Paketi şavaş vererek açamaya çalıştım. Başardım. Dikkatle beni izleyen çocuğa ikram etmek için uzattım. Ama geri çevirdi. İyi benim için hava hoş anlamında gittim bir yere oturdum. Bu sefer arkamdan gelmemişti. Suratı asık lobiden uzaklaşmıştı. Acaba ne yaptım diye iki saniyecik düşündüm ama pekte umrumda değildi. Çantamdan okumak için aldığım Gurur ve Önyargı kitabını okumaya başladım. Hayatımda Darcy gibi bir olsaydı nasıl olurdu acaba, bu kadar bekleyemezdim ben herhalde diye düşünüp kitaba daldım. Ve dino'nun konferanstan çıkmasını bekledim.

ALTIN KÜLLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin