5

19 2 0
                                    

Rüyanda çok güzel bir şey görüp uyandığın zaman gerçek sandığın o zaman dilimi insanın en mutlu olduğu andır heralde. Aşırı rüya gören biriyim gün içerisinde gördüğüm insanları her zaman rüyamda görürüm nadir olanları hatırlarım. Ama nedense üniversite tanıtımındaki çocuğu bir türlü unutamıyordum. Her zaman aklımda rüyamda sanki etrafımda beni takip ediyordu. Laf dalaşı yaptığımız onun o küçük dünyası acaba onun dünyasında yaşamak nasıl olurdu. Heralde arkadaş ortamları, muhabbet, insan küçümseme bunlardan bol bol vardır o çocukta, nasıl olsa üniversite son sınıf ve ben daha lise üçüm ne ezikçe diye düşündüm. Bazı durumlarda o kadar haklı oluyorum ki vay be bunu ben mi yapmışım demişim diyorum, kendim bile şaşıyorum yani.

Okudugum kitabın dibi gelmişti. Değişiklik olup kütüphaneye mi gitsem diye düşündüm hemen Dinoyu aradım. Iki çalışta açtı.

"Hey yakışıklı" diyip kıkırdadım. Seviyordum bu kızı

"Naber değişik" dedi ağzını gere gere.

"Diyorum ki sende uygunsan eğer ki bence gayet uygunsun ki olmalısın," çok fazla gevelemiş olmalıyım ki hemencecik lafımı kesip araya girdi

"Söyleyecek misin Ada?" çıkışı inanılmazdı.

"Bir kütüphane" diyi verdim. Gelemeyeceğini biliyordum. Dinonun pek kitaplarla alakası yoktu. O daha çok ev kadını tarzında biriydi. Çamaşır yıkar, evi süpürür kısaca temizlik takıntısı var ama yemekte gerçekten berbat. Bir gün fasulye yemeği yapacaktık tam üç kere tuz bir çorba kaşığı ise kırmızı biberi doldurdu yemeğin içine. Buda bir anımdı işte.

"Kitap mı? Sessizlik mi? Sus diyen beyaz saçlı kadın mı?" beyaz saçlı ne alaka filmlerde mi yaşıyoruz özellikle yabancı filmlerde.

"Beyaz saçlı kadın mı? Kudurdun sanırım. Orada öyle tipler yoktur. Sanırım. İlk defa gideceğim sende gel sonra gelmezsin." kıza bildiğin yalvarıyordum. Alt tarafı 30 dk yolculuk. Sayılır.

"Evet korkunç beyaz saçlı, bunak, kocamış, sarkık memeli, daha devam edebilirim." onu susturmaya çalıştım. Kocamak neydi öyle annem derdi yaşlı kadınlar hakkında vay be hiç kocamamış annemi hatırlattı.

"Pekâlâ seni tehdit edersem?" piç gülüşü yapıyordum. Acayip köşeye sıkıştırmıştım onu. Ama o bir çırpıda "hayır" diyip savurdu beni parçalara ayrıldım yıkıldım. Küçücük bir esintide oradan oraya savruldum.

Telefonları kapattık, internetten saat kaça kadar açık olduğuna baktım 10:00-22:00 yazıyordu. Ne kadar geç kapanıyor diye düşündüm. Narnia dolabımın yanına vardım. Boynumu büküp ne giysem ne giysem diye düşünüp durdum. En çok giydiğim siyah tişört siyah pantolonum kirlideydi aman ne harika. Kot pantalon beyaz tişört giydim aynada kendime baktım. Harika. Diyip sırt çantamı alıp çıkacaktım ki babamo televizyon izlerken gördüm. Para alsam kimseye zarar gelmeyecekti.

"Benim harika inanılmaz muhteşem muhterem ve en önemlisi dünyalar kadar güzel kızın babası su yavrucağına money verir misin?" gözlüklerini çıkarıp yan gözle beni süzdü.

"Nereye gidiyorsun?" aha sorulara başladık.

"Kitap bakmaya, başka soru?" kollarımı kavuşturdum ve sıradaki soruyu bekledim.

"Kiminle?" dedi.

"Tek, niye biriyle gitmeyi düşüneyim ki" denedim olmadı. İsyanlardayım.

"İş pantolonumu getir" diyi verdi birden. Bir çırpıda pantolonunu almaya gittim. Askıdan alıp yanına gittim. Cebine o nacizane elini soktu. 50 tl çıkarıp verdi. Demek ki 100 tl çıksa onuda verecekti. Yanağından öpüp çıktım.

ALTIN KÜLLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin