Annemin kuzenlerime gitmiş olmasıyla evdeki bütün işler bana kaldı. Babamın gözünü gazetesinden bir an olsun ayırmayacağı için evin bütün işleri bana kalmış oldu. Aman ne harika. Sırasıyla evdeki bütün işler tek tek bitirdim. Kısa yoldan temizlik hastası arkadaşımı çağırsaydım güzel olabilirdi. Çamaşırları astım, bulaşıkları makineye yerleştirdim. İşlerim tek tek azalıyordu. En sona yapılacak ödevlerimi masanın üzerine koydum. Temizlik yaptıktan sonra unutmak kötü olurdu. Nazan hocanın bize verdiği konu hakkında küçük bir hikaye yazacaktık bu bizim performans ödevimizdi. Nasıl olsa hayal gücüm uzay boşluğu kadar genişti. Temizliği bitirir bitirmez hemen kahvemi alıp masama yerleştim. Bir A4 kağıdı alıp yazmaya başladım. Benim konum kendimdim herkese aşk, komedi, dram, ile ilgili konular vermişti ama bana gelince "Ada kendini yazmanı istiyorum" deyip bir sonraki öğrencisine konu verdi. Ben hakkımda neler yazabilirdim ki daha ki dimi çözememişken kadın benden bunu kağıda dökmeni bekliyordu. Bir şey gelmiyordu aklıma ne gelebilirdi ki insan kendini anlatamazdı ama kendimin bulunduğu bir hikaye yazabilirdim. Konusu ne olmalıydı. Dönen koltukta dönüyordum aklıma bir şey gelmesini bir vahiy inmesini bekliyordum. Aklıma Tunç'un olayını yazmak geldi ama ben bu olayda geri plandaydım ve açıkçası Tunç'u yazma istediğim de yoktu. Ödev teslimini yarın istemesi de ayrı bir gerilim hissiydi. Yazamıyordum. Aklıma bir şey gelmiyordu. Ne oldu bana böyle her dakika yazan karalayan bir insandım ama iş kendime gelince tıkandım. Odamdan çıkıp evde dolanmaya başladım. Annemin duvara asılı koleksiyonuna bakasım geldi. Annem 18 yüzyıl kadınları giysilerine bayılırdı tabi bunun içinde Rokoko da vardı. Bu kadının zevklerine hastaydım. Odama geri döndüm bir şeyler yazıp bıraktım. Sonuçta yazar değildim alt tarafı bir öğrenci.
Mutfağa inip akşam için bir şeyler hazırladım. Bazı malzemeler eksikti markete gidip bir şeyler almaya gitti. Bisiklet yolculuğunu seviyordum sanki araba sürüyormuş gibi bir havaya gidiyordum. Market reyonlarında alacağım malzemelere baktım. Okuldan bir çocuk bana gözünü dikmiş bakıyordu. Kıyafetimde sorun mu var diye kendimi inceledim. Ama gayet normaldim. Yanıma doğru geldiğini fark ettim. İnsanlarla sorunlarım vardı konuşamazdım. Hemen oradan gitmeye çalışmıştım ki benimle konuşmaya başladı.
"Nasılsın Ada?" çocuğun adını bilmiyordum. Ama siması çok tanıktı. Lanet olsun bu konferansta ezilen çocuktu. İnanmıyorum çocuk onu incelediğimi fark etmiş olmalı ki boğazını temizledi.
"İyiyim seni sormalı" dedim. Adımı nereden biliyordu.
"Şey sana konferansta olanlar için teşekkür etmek isterdim ama biraz onur kırıcı" omuz silkti. Oda haklıydı onca kişinin önünde rezil oldu. Ama bu benim yüzümden miydi? Nasıl yani ben onu korumaya çalıştım.
"Şey ben aslında o kadar çaresiz göründün ki yardım edeyim dedim. O kadar kötü olduysan özür dilerim" dedim. Ama bu özür olayını içten söylememiştim. Yaptığım şey doğruydu. Onun için olmaya bilir ama benim için öyleydi. Kendi doğrularımın peşinden giderim ben.
"Yaptığın şey oldukça güzeldi ve cesaret işiydi. Özür dilemene gerek yok" aldıklarımı kasadan geçirmek için kasaya gittim. Oda yanımdan geldi. Hala benimle konuşuyordu. Pekala insanları pek sevmezdim ama bu çocuk çok masum ana sütü gibi duruyordu.
"Sağ ol bu arada adın ne?" merak duygum kabarmıştı. O kadar nazik ve iyi kalpli duruyordu ki insanı kötülükten çıkaracak bir tipti. Aşırıda yakışıklıydı onu hiç alıcı gözüyle bakmamıştım ama şimdi bakıyordum.
"Aykut" deyiverdi. Ona memnun oldum diye kafamı salladım. Kasiyerde ki kadın "30 lira 60 kuruş" dedi o kadar tutacak ne almıştım. Kadına parayı uzattım ve marketten çıktım. Aykut'ta arkamdan geliyordu.
"Bugün bir şeyler yapalım mı?" diye sordu. Ama boş vaktim yoktu eve gidip akşam yemeğini yapmam lazımdı.
"Çok isterdim ama eve gidip akşam yemeğini hazırlamam lazım annem evde yok." dedim. Oda anlayışla kafasını salladı.
"Peki başka bir gün. Sana çalıştığım yeri söylerim sende oraya gelirsin olmaz mı?" aslında bu iyi olabilirdi. Bu çocuk numara mı alabilirdi ama almamıştı.
"Pekala benim için uyar" deyip gülümsedim. Bana çalıştığı adresi izin günlerini çalışma saatlerine kadar her şeyi söylemişti.
Eve geldiğimde tam bir yorgunluk çökmüştü üzerime. Mutfağa gidip aldıklarımı yerleştirdim. Sonra koltuğun üzerine kendimi bıraktım ve istem dışı uykuya daldım.
Sabah kalktığımda okulu ekip Aykut'la buluşmayı düşündüm ama çıkışta yanına gitsem iyi olacaktı. Ödev teslim günü vardı bugün geç veremezdim hele ben hayatta. Her zaman ki gibi giyin çık otobüse bin in derse gir çık tenefüs derken son derse geldik. Nazan hoca her zaman ki endamıyla girdi sınıfa bizim sınıfın yalakları kadına yapmadıkları şeyi bırakmıyordu. Ama saygı değer hocacım onlara pabuç bırakmazdı.
"Ödevlerinizi getirip buraya bırakın" dedi herkes bir anda hücum etti. En son bırakmayı tercih ederim o izdihamda sağ çıkabileceğimi sanmıyordum. Bende ödevimi bırakıp Dino'yla derin bir sohbete koyuldum.
"Hani konferansta bir çocuk vardı hatırlar mısın bilmem Tunç bunu bene halde utandırmıştı ben ilk yardıma yetişmiştim." Düşünüyormuş gibi yaptı ama zaten kim olduğunu biliyordu.
"Eee" dedi telefonda birine mesaj atıyordu. Gene kimle konuşuyordu son konuştuğu çocuk tam bir faciaydı.
"İşte markete gitmiştim oda oradaydı selam filan verdi. Kısacası bana çıkma teklifi etti" gözleri bir eşek gözü gibi büyümüştü bir anda korktuğumu sandım.
"Tunç ne olacak peki akıllı" deyip bütün odağı ben olmuştum. Konu tamamen bizdik ve benim şu erkeklerim. Erkek. İğrenç.
"Onla çıkıp çıkmadığımı dahi bilmiyorum. Belki üzüntüden böyle bir şey yapmış olabilir ve ayriyeten sen demedin mi bu çocukta seni kullanacak tip var diye" beni dikkatli dinliyordu. Ne yapabiliriz diye düşünüyordu.
"Evet haklı olabilirsin. Pekala git onla çık ama onun yanlış anlamamasını sağla" deyip okulun bitiş sesi çaldı. Okul bitiyordu çok az kalmıştı tatile. Üç ay tatil aman Allah'ım ne kadar cool.
Dino'yla beraber okuldan çıktım bana nasihat vermeye başladı. Şunu şöyle yap bunu böyle yap. Ama açıkla söylemeliyim bir kelimesini bile dinlememiştim. Onun çoğu taktiği zırvalıktır. Cahil cahil konuşuyordu işte.
"Pekala gidiyorum. Sanki heyecanlıyım gibi" tuhaf bir duygu içindeydim. Ondan hoşlanmıyordum ama hoş buluyordum. İkisi yarı şey. Bana göre.
"Lafımın arkasındayım Ada rahat ol. Sakin. Benimle nasılsan öyle." Diye tembihledi beni.
Verdiği adrese baktım ve hayatımın herhalde pişman olacağım şeyini yaptığımı hissediyor gibiydim. Belkide olmazdım. Kim bilir. Keşke bilsem. Faciayla sonuçlanan bir randevu olmaz umarım.