𝐍𝐢𝐤𝐢
Sunghoon'un trene binmesine sadece 1 saat kalmıştı. Bense hiçbir şey yapmayıp balkondan doğan günü izliyordum.
Ne yapıcaktım o gidince? Onu görmeden nasıl geçirecektim günleri?
Elbette onunla her gün görüşmüyorduk ama yakınımda olduğunu biliyordum. İstesem ulaşabilirdim ona.
Çalan telefonumla ilk başta korksam da, sonra sakinleşiyorum. Arayan Sunoo'ydu.
"Bakıyorum da beyefendi hemen açtı telefonu. Niki, uyku düzenin için endişeleniyorum. Kendine hiç bakmıyorsun."
"İyiyim ben, ayrıca saat 06.12. Herkes bu saatte uyanıyor."
"Ama tatilde olan bir öğrencinin uyanmaması gerekiyor. Bak ne diyorum, sana geleyim mi, hem birlikte kahvaltı yaparız sevgilim "
"Tamam"
"Aç kapıyı"
"Ne?"
"Kapıdayım işte, aç kapıyı"
𝐒𝐮𝐧𝐠𝐡𝐨𝐨𝐧
Bavulumu taksiye yerleştirdikten sonra en yakın tren istasyonuna yola çıktık.
Ayrılıyordum bu şehirden. Elbette geri dönecektim. Vazgeçemezdim ondan.
Peki arkadaşlarım? Onlardam vazgeçebilir miydim? Vazgeçiyordum işte.
Peki Niki? Sevdiğim o adamı nasıl bırakıp gidiyordum? Tanrım, ben miyim bu!
Belki de karşılık bulamamaktandır. Yoksa, hiç bırakıp gider miyim onu?
Sevdi ve gitti. Geride ise ben kaldım. O şimdi yeni ilişkisinde mutlu. Bense sadece yalnızım.
İstasyona vardığımızda, gitmeme son 40 dakika kalmıştı. Bavulumu alıp bekleme köşesinde bir banka oturdum.
𝐍𝐢𝐤𝐢
Sunoo ile balkonda oturuyoruz. İkimiz de konuşmuyoruz. Çünkü ruhlarımız, bedenlerimizin önüne geçiyor.
Telefonu elime alıyorum. Son 30 dakika. Sunoo sürekli saate baktığımı farkediyor mu diye düşünüyorum.
Sessizliği bozuyor.
"Niki?"
"Efendim?"
"Hâla unutamadın değil mi?"
"Kimi? Şey, neyi? Neyden bahsediyorsun?"
"Yeme beni Niki, ben seni 5,5 yıldır tanıyorum."
"Anlamıyorum Sunoo, açık konuşur musun?"
"Ah Niki. Sen hiçbir zaman unutamadın Sunghoon'u. O seni sevmiyor, ben seni seviyorum diye bana bir şans vermek istedin. Ama beceremiyorsun Niki. Onu unutmayacaksın."
"Hayır Sunoo. Ne demek istiyorsun?"
"Niki, lütfen. Dök şu kafandakileri artık. Deli gibi endişelisin şuan. Sürekli saate bakıyorsun. Çekip gidicek, onu göremeyeceksin diye çok üzülüyorsun. Bana hiçbir zaman aşk gözüyle bakamadın Niki. Sadece kendini kandırıyorsun!"
Gözlerimden yaşlar süzülüyor. Gerçekleri duymak, yaramı kanatıyor, ben ağzımı açıp tek bir laf edemiyorum.
Ortamı sessizlik sarıyor. Hüzün kokusu yayılıyor etrafa. Gözden yaşlar akıyor.
" Sunoo... "
Ağlamaktan belki de duyulmuyor sesim. Dönüp onun gözlerine bakamıyorum bile.
"Sunoo, ben dayanamıyorum. Ölüyorum. Onsuz geçen her dakika bana zehir oluyor. Onunla olmak istiyorum. Ben her şeyi mahvediyorum. Seni sürekli üzüyorum. Aptalın tekiyim ben. Asla seni hakketmiyorum. Çok üzgünüm, ben Sunghoon 'u istiyorum"
O da ağlamaya başlıyor bu sefer. Tüm gerçekler su yüzüne çıkıyor. Sunoo bu. Her şeye rağmen gülümsediğini hissedebiliyorum.
"Git"
"..."
"Git Niki! Sunghoon gitmeden ona yetiş..."
Zar zor kalkıyorum sandalyeden. Acı dolu bir bakış atıyorum Sunoo'ya. Balkondan çıkıp koşarak evden gidiyorum.
𝐒𝐮𝐧𝐨𝐨
Beyin belki anlamaz ama kalp her şeyi hisseder. Her zaman biliyordum acı gerçeği.
Niki, bana asla Sunghoon 'a baktığı gibi bakmıyordu. Aşk, bazen güzel olmayabiliyor. Acıtıyor, kanatıyor.
Ona gitmesini söyledim. Çünkü eğer gitmese bu hikayede herkes üzgün olur. Ama eğer onlar kavuşursa, en azından tek üzgün ben olurum...
𝐒𝐮𝐧𝐠𝐡𝐨𝐨𝐧
Saate baktığımda sadece 15 dakikamın kaldığını görüyorum. Artık trene binip yerimi bulma vakti.
Her şey buraya kadarmış. Şimdi gidiyorum.
Kısa sürede bulduğum yerime oturuyorum. Valizimi yerleştiriyorum. Bir foto çekip atıyorum instagrama.
Camdan vedalaşan kişileri görüyorum. Bazıları ailesiyle, bazıları arkadaşlarıyla, bazıları ise sevdiği insanla. Yanıma bakıyorum. Kimse yok.
Gözlerim doluyor. Ayrılan olmak çok zor. Özleyeceğim, hem de çok.
Dakikaları saymaya başlıyorum. Son 5 dakika kaldı. Uzaklara gideceğim, istesem de dönmem kolay olmayacak.
Camdan son kez el sallayan kişilere bakıyorum. Ağlıyorlar, bende ağlıyorum. Bana kimse el sallamıyor. Acınası görünüyorum.
𝐩𝐫𝐤𝐬𝐮𝐧𝐠
𝐩𝐫𝐤𝐬𝐮𝐧𝐠:tren kalkıyor çuf çuf 🚂