son sardunyalar

21 6 0
                                    

zaman algılsaldı.

bilimsel olarak bir dakika altmış saniye olarak kabul edilse de, herkesin dakikası kendisineydi. ve ekim, kesinlikle dakikaları saymaya yetişemiyordu. kaldı ki yetişmek de istemiyordu artık, sadece geçmişten kalan bir alışkanlıktı.

eskiden, geçen zamanları sayarak ölüme ne kadar yaklaştığını düşünür ve biraz olsun rahatlardı. şimdi ise zaman geçerken onun hala hayatta olması yalnızca huzursuz ediyordu.

günleri ölçeklendirmek için ise yirmi dört saati kullanmayı bırakmıştı ekim, deniz'e göre karar veriyordu. kadın, istisnasız her gün yanına geliyor ve bir şeylerden konuşuyordu. bunun onu konuşmaya ikna etmek için olduğunu biliyordu çünkü iki gün önce, tam olarak da emin değildi, tekrar polis gelmiş ve sorguya çekmek istemişti. hemşire konuşmayı hala reddettiğini açıklamış ve yeniden göndermişti. devlet ölmek istediği için bile kadına hesap soruyordu.

deniz ise son beş gündür gelirken her seferinde yanında başka bir çiçek de getiriyordu. ekim'in odası yanlışlıkla bir botanik bahçesine dönüşmek üzereydi ve bu durum ekim'in umurunda bile değildi. ne bitkileri suluyor, ne de onlarla ilgileniyordu. deniz'in iddia ettiğinin aksine konuşmanın iyi geleceğine falan da inanmıyordu. hayatla olan tartışması konuşarak çözülecek evreyi çoktan geçmişti. bu yüzdendir ki bir ara bulucuya da ihtiyaç duymuyordu.

sadece, artık çok sıkılmıştı. yaşamaktan çok sıkılmıştı, burada yatıp zaten hapsolduğu hayata kendini daha da mahkum ediyormuş gibi hissediyordu. hemşirelerin odasına girerken artık somurttuğunu ve 'gitse de kurtulsak' der gibi baktığını da fark edebiliyordu. tek doktoru da deniz değildi üstelik, diğerleri onun bu sessizlik yeminine çok daha tahammülsüz yaklaşıyordu.

bileklerindeki sargı da çıkmıştı. gün içinde verdikleri serumun sayısı da düşmüştü. hatta geçen gün hiç vermemişlerdi bile. burada tamamen boş yere duruyordu ve artık boğulmaya başlamıştı.

kendisini yastığa bastırdı, gerçekten boğulmak istiyordu. nefesini tutmaya da çalıştı, işe yaramıyordu. ekim, ölemiyordu.

gözlerinden yaşlar süzüldü. buraya dayanamıyordu.

tam o an kapısı çalındı, çalan kişi içeriden yanıtın gelmeyeceğini biliyordu. kapıyı açtı, deniz'in yeşil gözleri ekim'in mavi gözlerini bulduğunda yüzünde bir değişim oldu. elindeki sarı sardunyaları alelacele pencere kenarına götürdü, merakla ekim'in yanına geldi.

"iyi misin, bir yerin mi ağrıyor?"

ekim ağlamamak için kendini çok sıktıysa da, gözünden akan bir damla yaşa daha engel olamadı.

sözlü bir cevap alamayacağını bildiği için deniz elini uzattı. "eğer fiziksel bir acın varsa elimi bir kere sık, ruhsal bir acı çekiyorsan iki kere sık."

elini sıkmadı.

"ekim, biliyorum konuşmak istemiyorsun ama benim sana yardımcı olabilmem için en azından buna yanıt vermen gerekiyor. eğer ağrın varsa kontrol etmemiz ve vücudunun durumuna göre hareket etmemiz gerekebilir, en azından ağrı kesici veririz."

eli hala kızıl saçlı kadının elini tutuyordu. ekim'in elleri titriyordu, avucunun içinde sabitlemeye çalıştı. hala tepki yoktu. deniz, bu inat karşısında artık şaşırmaya başlamıştı. gözlerini kadının yüzünde gezdirdi, yüz ifadelerinden sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştı.

"neden hala pes etmiyorsun?"

odayı ilk kez kaplayan ses. uzun zamandır kullanılmadığı için oldukça çatallı çıkmıştı. deniz, bir an duyduğuna inanamadı sadece şaşkınlıkla bakakaldı.

ekim de en az deniz kadar şaşkındı, bunu planlamamıştı. sadece artık o kadar sıkılmıştı ki her şeyden, vücudu konuşmayı engelleyecek mekanizmayı bile kuramamıştı. boğazındaki acıyla öksürmeye başladı. deniz, elini bırakıp kadının baş ucundaki suya uzandı. nazikçe ona uzattığında kurumuş dudaklarını ve boğazını ıslatmaya çalıştı.

bir kaç nefes aldıktan sonra oda yeniden sessizleşmişti. deniz, ekim'in devamını getireceğini içten içe biliyor ve ona zaman bırakmak istiyordu. ekim ise devam edip etmemekte tereddütlüydü. gerek var mıydı ki sahiden?

"bu çabana değmez. ben hasta değilim, sadece ölmek istiyorum."

duraksadı. bu duraksamasının sebebi kurduğu cümlenin ağırlığı değil boğazındaki ağrıydı. zaten ölmek istemek ekim için oldukça basit bir cümleydi.

"ve sen şu an benim en büyük isteğime engel oluyorsun."

bugünlük bu kadar kelime yeterdi. yeniden sustu.

artık hiçbir suskunluğu eski suskunluklarına benzemeyecekti.

"öncelikle, benimle konuştuğun için teşekkür ederim ekim." nihayet istediğine ulaşmış bir çocuk kadar heyecanlıydı. gözlerini kadının gözlerinin içine getirdi. kadın ise bakışlarını kaçırdı.

"aslına bakarsan ben insanların isteklerine oldukça saygılı bir insanımdır. ama şu an bu isteğin sana ait olduğunu düşünmüyorum." söyleyeceği sözleri nasıl daha açık ifade edeceğini bilmiyordu. kadına ters bir şey söyleyip tekrar inat ettirmek hiç istemiyordu.

"sadece bazen, bazı durumlarda vücudumuzda bize ait olmayan duygular belirir. ve bizim kendi isteklerimizi baskılar, onun isteklerini kendimizinmiş zannederiz."  derin bir nefes aldı.

"benim görevim seni bu durumdan kurtarıp, kendi isteklerinle sana ait olmayan düşünceler arasındaki farkı ayırmana yardımcı olmak. tüm bunlardan sonra zaten özgür olacaksın."

özgürlük tanımları biraz farklıydı, ekim için özgürlük yalnızca hastaneden çıkmakken, deniz kadını kafasının içindeki mahkumiyetten kurtarmak istiyordu.

yönleri farklı olsa da işin sonu aynı yere çıkacaktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 31 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Pamuk Prenses Yolu Karıştırdı (g×g) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin