stresle barış'ın gelmesini bekliyordum. ona olan duygularımı kabul ettikten sonra yüzünü ilk kez görecek olmam korkutuyordu beni. sevgimi içimde yaşamayı tercih ederdim.
omuzumun üstünde bir el hissetmemle kafamı elin sahibine çevirdim. kalbim, çakma sarışını görmesiyle beraber hızla atarken sertçe yutkundum. barış kalbimin sesini duyabilseydi şuracıkta döverdi bence beni.
"selam sarışın. sinirin geçmiş gibi duruyor." göz göze geldiğimizde konuşmayı unutmuş gibiydim.
"ne bön bön bakıyorsun cevap versene." dedi. kendime gelip bankta yana kayıp barış'a yer açmıştım. yanıma oturdu ama bakışlarını hâlâ üzerimden çekmemişti.
"niye alperi kullanmıyorsun? güzel isim bence." ne konuşacağımı bilememiştim.
"sen benimle ilgili şeyleri merak eder miydin ya?" beni dalgaya aldığında gözlerimi devirmiştim. emindim ki barış'la hiçbir zaman biz diye bir şey olmayacaktı. olmazdı.
"cevap vermeyeceksen düzgünce söyle. hiç seninle uğraşamam şu an." elimdeki poşeti sıkarken birden sertçe poşeti kucağına koymuştum.
elini elimin üstüne koyduğunda heyecanlansamda belli etmemeye çalışmıştım. "elin titriyor lan. neye bu kadar sinir olduğunu hâlâ anlamadım semih."
"ne alaka. sana sinir olmam için bir sebebe mi ihtiyacım var alper? senin varlığın benim için bir sinir sebebi zaten."
sıcacık ellerinin benim soğuk elime yaptığı baskı şiddetini arttırmıştı.
"niye benden bu kadar nefret ediyorsun."
"sana bi sürü sebep sayabilirim."
"bak biliyorum içinde bulunduğumuz durumun saçmalığını ama aramızdaki şeyleri düzeltebiliriz bence semih."
elimi ellerinin arasından çekmek istemesemde bu garip durumu daha fazla devam ettirmek istememiştim.
"yok bence biz böyle iyiyiz." içimde anlamlandıramadığım bir his vardı.
bir an barış'ın suratı düşer gibi olsada kendini çabuk toparlamıştı. barış'ın üstüne fazla gidiyor olabilir miydim bilmiyordum.
bildiğim tek şey bu yeni hislerin bana hiç iyi gelmediğiydi.
birden oturduğum banktan kalktım. barış'la yan yana gelmek kalp sağlığım açısından hiç iyi değildi.
"gidiyor musun hemen?" sorusuyla bakışlarımı yüzüne çıkardım. "tişörtlerini vermek için gelmiştim zaten."
"aslında bana alper denmesiyle pek bir sorunum yok semih. sadece barış'ı daha çok seviyorum ama sen alper'i daha çok sevdiysen bana öyle seslenebilirsin." kalbim sanki mümkünmüş gibi sözleriyle daha hızlı atmaya başlamıştı.
daha birkaç gün öncesine kadar ondan bu denli nefret ederken şimdi hoşlanıyor olmak benim için son derece zordu.
ilk defa bir erkekten bu denli hoşlanıyordum. onun barış alper olması ise son derece saçmalıktan başka bir şey değildi.
"yok ben sana barış diycem."
"her orta yolu bulmaya çalıştığımda bir şekilde her zaman içine ediyorsun semih."
"bana ne. umurum dışı."
"yarramı ye o zaman semih." demesiyle beraber bacağına tekmeyi geçirmiştim. inleyerek bacağını tutsada garip bir şekilde yüzüme bir yumruk indirmemişti. beklemiştim yalan yok.
"ya ben seninle hâlâ neden uğraşıyorum ne halin varsa gör amk."
"naptıkkine barış hep böyle trip atıyorsun. gören de bir şey yapıyoruz sanacak." sözlerime gözlerini devirirken bende kendime göz devirmek istemiştim. durdukça gerçekten saçmalıyordum.