elinde yol üstündeki tatlıcıdan aldığı bir kutu ekler ile önünde durduğu dairenin kapısına vurmaya hazırlanıyordu emirhan. elini son kez saçlarına atıp düzeltti kendince ve zile basmak üzere ilerletti ama duraksadı tekrar. kaçıncı seferiydi bu? üç? dört? iş dönüşü geldiği için ter koktuğunu düşünerek parfümü ile banyo yapmış, yol üzerinden bulduğu kozmetikçiden kuru şampuan almış ve zaten temiz olan saçlarıyla uğraşmıştı.
kapıda geçirdiği dakikaların sonunda kendine kızarak zile bastı. içerden adım sesleri gelirken içinde büyüyen heyecana anlam vermek cidden zordu. tamam çocuğu cidden beğenmişti, ufacık hoşlanmışta olabilirdi ama bu kadar abartılacak bir şey değildi ki. kendi kendine aralarında bir şey olmayacağını, onu arkadaş gruplarına katıp yalnız olmadığını gördükten sonra herkes gibi davranacağını ve çocuğun ondan küçük olduğunu hatırlattı. hisleri sadece beğeniyken önüne geçmeli ve onu rahatsız etmemeliydi.
o bunları tekrarlarken kapıyı açtı semih. banyodan yeni çıktığı için hafifçe kızarmıştı yanakları. sarı dağınık saçları alnına dökülmüştü, üzerinde uzun ve bol siyah bir tişört ve tişörtten neredeyse görünmeyecek boyda siyah şortu vardı. emirhan'ı gördüğü an ortaya çıkan gülümsemesi ise büyük olan için karşısında ki manzaranın en dikkat çekici üyesiydi.
sadece birkaç saniye önce kendine söylediği her şeyi unuttu emirhan, şu an kafasında dönen tek şey çocuğun nasıl bu kadar güzel olduğuydu. ağzı açık öylece bakarken kapıyı iyice aralayarak kenara çekildi semih. ''hoşgeldin abi, gel hadi içeri''
kafasını salladı önce ve göz temaslarını keserek ayakkabılarına eğildi. çıkartıp içeri girerken ''hoşbuldum'' diye mırıldandı ağzının içinde. holde gözlerini gezdirip terar semih'e çevirdi yönünü. kapıyı kapatıp ona dönen çocuğa elinde ki tatlıyı uzattı.
'of abi, bitmesin borçlarım diye mi uğraşıyorsun. şimdi de tatlı borçlandım bak!'' tatlı poşetini alan çocuk yalancı bir sinirle kaşlarını çatarak konuşunca gülümsemesini durduramadı. ne kadar sevilesi gözüktüğünden haberi var mıydı?
''abartmakta senin sporun biliyor musun?''
''aynen abi. mutfak şurası..'' dedi ve eliyle soldan ikinci kapıyı gösterdi. ''ama istersen önce elini yüzünü yıka''
kafasını salladı yalnızca büyük olan ve çocuğu takip ederek banyoya girdi. daha yeni duştan çıkmıştı semih, şampuanının güzel kokusu her yeri sarmıştı. fark ettiği şeyle gülümsedi. karşısında ki aynalı dolapta parfümü duruyordu. içinde ki merakı bastıramadan eline aldı yarısı bitmiş şişeyi ve kokladı. çok hafif bir kokuydu, deniz gibiydi. ağır bir şey olmadığını zaten dışardan gören herkes tahmin edebilirdi. kendi vanilyalı parfümünü hatırlarken zıtlıkarına gülümsedi. her zaman parfüm sıkmazdı fakat sıktığı zamanlar ağır kokmayı severdi kendisi de.
kafasını iki yana sallayarak kendine geldi, elinde çocuğun parfümü salak salak sırıtıyordu resmen. iyice liseli ergenlere dönmüştü. o hızla elini yüzünü yıkayıp mutfağa dönmüşken semih çorbalarını kaseliyordu gözleri dolu dolu. babasını kaybettiğinden beri mutfağa hiç girmemişti. ya öğün atlamış, ya komşu teyzelerinin getirdiği yemekleri zorla kaşıklamıştı. neredeyse iki ay sonra ilk defa evde kendisinden başka birini varlığını hissetmek bir süredir güçsüz düşen mentalini fena etkilemişti.
emirhan'ın kapıdan girdiğini görünce hemen arkasını dönerek ovaladı gözlerini birkaç kez. doldurduğu kaseleri oturan adamın önüne bırakırken gülümsemeye zorladı kendini. boğazını temizleyerek karşısında yerini alırken ''seversin değil mi mercimek çorbasını?'' dedi.
''severim severim'' dedi ve bir kaşık aldı emirhan. semih gözlerini kırpmadan tepkisine bakarken duyumsadığı tat ile gözleri büyüdü, çok güzeldi. annesinin yaptığı ile kapışabilecek kadar güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rüzgar gülü
Fanfictionbir yaz günü, hiç bu kadar üşüdün mü? semih kılıçsoy' emirhan topçu'