medya acilmiyorsa diye; ah bu ben, mazhar alonson
___________"öyle yani baba.." dedim oturduğum mermerde, bir yandan da yeni yeni yeşillenmiş toprakta ki otları ayıklıyordum.
"hiç yalnız bırakmıyorlar beni, gözün asla arkada kalmasın. ne kadar sürer onların bana olan sevgisi bilmiyorum ama ben onları elli yıl bile görüşmesek unutmam"
gökyüzünü seyrettim biraz, yağmur yağacak gibiydi, hava neredeyse kararmıştı. ama huzurluydum, özlem dolu bünyemde huzuru ayıklamak zordu ama her hafta babama anlatabileceğim yeni anılarla burada olmak güzeldi.
emirhan'dan hiç bahsetmediğimi fark ettim sonra, içimde ki hislerden hiç söz etmemiştim. doğrusu; henüz kendimle de pek konuşmamıştım ama her gün her saat büyüyerek beni daha da fazla darladığı bir gerçekti. nefeslendim birkaç saniye derin derin ve yeniden toprağa indirdin gözlerimi.
"acaba sana gelin değil damat getirmek istediğimi söylesem ne derdin baba?"
titreyen sesim sonra doğru kısıldı, yutkundum ve cesaretimi topladım yeniden.
"bana hayattaymışım gibi hissettiren biri var... bence damat fikrinden çok hoşlanmasan bile onu o kadar çok severdin ki! küsmüştüm ona, iki gün konuşmadık neredeyse, akşam mesaj atmış az önce gördüm; pazar akşamı hazırlan maça gideceğiz diye. hiç böyle bir şey istemedim ondan, sordum, ne alaka dedim. iki gün yazmayacak kadar kızmışsın, yavrumla küs kalmaya dayanamam ben dedi. aslında sadece gelip selam verse, azıcık sarılsa indiremeyeceği bir yelkenim yok, biliyor ama yine de oturup düşünmüş, semih ne ister, ne yapayım diye düşünmüş. anlıyorsun değil mi baba?"
gök gürledi kocaman bir şiddetle, yağmur aynı hızla peşinden geldi. kapşonumu çekmeye bile uğraşmadım, biraz ıslansam bir şey olmazdı.
"yokluğunun ilk günleri baba, o kadar yalnızdım ki. küçücük yaşında annesini kaybeden semih bile acırdı halime, ama o geldi. sana benziyor; gözlerimin içine bakıyor bir şey yapmadan, söylemeden önce.."
yüzümden aşağı akan gözyaşlarım ve yağmur damlaları birbirine karıştı, silmeyi bıraktım bir yerden sonra.
"keşke seninle tanıştırabilseydim onu baba, o kadar çok isterdim ki yemin ederim, hem taktikte alırdım çaktırmadan. oğulların emirhan'ın adını geçirir geçirmez yangın çıkartıyor, konuşamıyorum onlarla, utanıyorum"
sustum sonunda, birazda konuşmadan döktüm içimi. bol bol okşadım toprağını, yağmursa hızını hiç azaltmadı, bedenime inen yağmur damlaları kesildi ama bir anda. üzerimde hissettiğim gölge ile kafamı kaldırdım önce, kocaman bir şemsiye siper edilmişti. "emirhan.." dedim bakmadan, bakmaya cesaretim yoktu.
bu halde görünmek istemiyordum, ne zamandır oradaydı bilmiyordum.
"semih'im.." dedi o da, sesi titredi söylerken ama, az buçuk anladım uzun zamandır orada olduğunu.
"ne işin var burada?"
"beni babanla tanıştır diye geldim"
günün en şiddetli ağlayışı beni yakaladı, titreyen omuzlarımın üzerinde yeniden hissettim yağmur damlalarını. bir eli omzuma tutundu, ne yaptığına bakmak için kafamı kaldırdım sonra, sırılsıklam olmuştu bedeni, elinde ki çiçek buketini dikkatle kenarda ki ufak boşluğa yerleştirdi. "merhaba.." dedi sonra, sesinden anladım ağladığını onun da. "emirhan ben, memnun oldum baba"
beni taklit etti sonra, omzumda ki elini çekti ve toprağını okşadı mezarın. "özür dilerim daha önce gelmediğim için, oğlunuz getirir diye bekledim ama.. ama söz bundan sonra hep buradayım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rüzgar gülü
Fanfictionbir yaz günü, hiç bu kadar üşüdün mü? semih kılıçsoy' emirhan topçu'