saat neredeyse sabah dört olmuştu, gözlerimizden uyku akıyordu ama mustafa o kadar kötüydü ki bırakıp yataklara dağılamamıştık. emirhan, kenan ve bertuğ yan odada can ile konuşurken biz üzerimizde hırkalarla balkona sinmiş günün bilmem kaçıncı kahvesini içerken onu teselli etmeye çalışıyorduk. bir saat kadar dışarda durmuş, tam uyumak üzereyken eve gelmişlerdi.
halihazırda başlamayan ilişkilerini bitirmiş, bundan sonra diğerleri neyse sen de o'sun demişti can yanımda yeri izleyen çocuğa. haklı değildi, bu kadar büyük tepki vereceği bir olay da değildi. garipserdi illa ki ama birini cidden seversem böyle bir sebepten uzaklaşır mıydım? kesinlikle hayır, sakin kafayla dinlendiğinde cidden kafaya takmaya bile değmeyecek bir olaydı bana kalırsa.
"mustafa.." dedi yorgunluktan kısılmış sesiyle arda, herkes uykusuzluktan ölüyordu. "oğlum garip geldi, emirhan onun en yakın arkadaşı. normal değil mi? söylüyorum sana azıcık kafasını toparladığı, adam akıllı düşündüğü an düzeltecek aranızı"
"ama çok kesin konuştu ki.."
"off, döveyim mi ben bu çocuğu!"
söylediğime ufak bir tebessüm bırakırken "ciddiyim ulan.." dedim. bebek gibi çocuğu getirdiği hal sinirden kudurmama sebep olacaktı, ilk geldiğinde ve çocuklar onu konuşmak için yanlarına aldığında emirhan'a da sesini yükseltmişti zaten, çok ayrı bir gıcığım vardı şu an can'a.
"döv lan, ben arkandayım"
"ben değilim, kıyamam. çok sinirlendirdi beni dışarda yapıştırdım bir tane zaten"
"ne yaptı?"
"elini tutmak istedim, itti beni!"
"ne demek itti seni, can bu evden gitmek istiyor sanırım"
"off neyse.." dedi ve oturduğu yerde bana doğru kaydı mustafa. kollarımı aralayıp arasına girdi ve kafasını göğsüme yasladı, sıkı sıkı sarıldım hemen hafif esen rüzgardan üşümüş bedenine. "sen sakın onun gibi yapma, emirhan'la aranı açma tamam mı?"
"ben niye emirhan'la aramı açayım oğlum, benlik ne var?"
"ne demek benlik ne var lan!" diyerek kafasını göğsümden kaldırmak istemişti ki arda tarafından olduğu yere geri itildi.
"sus mustafa, boş boğaz mustafa"
"ne oldu ya?"
"bilmiyorum.." dedim ikisi arasında gidip gelen gözlerimle. "ne oluyor?"
"uyusak mı artık, depresyonuna sabah devam et be musti, sabah sekizden beri ayaktayız, öleceğim!"
"yok, olmaz. hala mutsuzu-"
"semih.."
ne zaman açıldığını bilmediğimiz balkon kapısından gelen sesle yerimizde sıçradık. "hadi, yatağa"
"yok, yatmayacağız biz"
"sen yatma mustafa, bu çocuk sabah işe gidecek" bana döndü, elini uzattı sonra. tutmamı bekledi birkaç saniye ama tutmadım. vazgeçmeden üzerime eğildi, iki kolumdan tutarak orantısız bir güçle ayağa kaldırdı bedenimi, dengemi sağlayamadığım için kolları tarafından sarılarak durduruldum. "hadi iyi geceler, arda kenan sen gelmeden uyuyamazmış. o mustafa aşkını siktirtmesin sevgilimi rahat bıraksın dedi"
tutunduğu belimden yönlendirip içeri adımlamamı sağladı, salona yönlendirdi ikimizi de. minderlerden arındırılarak epeyce genişleyen koltuğa yatak açılmıştı, yan yana iki yastık vardı. soran gözlerle baktım salonun kapısını kapatan adama.
"e hadi, ne bakıyorsun"
"ne hadi?"
"uyumayalım mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rüzgar gülü
Fanfictionbir yaz günü, hiç bu kadar üşüdün mü? semih kılıçsoy' emirhan topçu'