' beyaz atlı prens'

42 8 4
                                    

İşittiği buğultulu seslere ve göz kapaklarının ardında aydınlık ışığa ulaşmayı reddediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


İşittiği buğultulu seslere ve göz kapaklarının ardında aydınlık ışığa ulaşmayı reddediyordu. Hayatta olmak, yaşıyor olmaktan tekrardan nefret etmişti oysa ki dün geceki yalvarışları daha farklı ve istekliydi; bundan ötürü gözlerini tekrar açıyor olmayı düşünmemişti. Sonsuz boşluğa doğru süzülür halde kendini hayal etmişti. Yine de bunun bir sanrı olduğunu düşündü belki de gerçekten refahata ulaşmıştı zihni onunla oyunlar oynuyordu. Belki de hastane değildi de öteki bir dünyada veya yeniden doğmuştu,kim bilir belki de bir kedi olarak dünyadaydı.Hissettiği sızıntılar bunu yalanlasada böyle olmayı hayal etti. İşittiği sesler netleşiyordu ve bunun bilincinde olmak üstüne taze bir ağırlık vermişti. Neden şans ona bir kez olsun gülmüyordu ki? Şans bir kez istediği yönden kendisine gülümsese bir daha bir şey dilemez istemezdi,dileme şansı da olmayacaktı zaten.

Son konuştuğu kişinin sesi daha yakından geliyordu kendisine. Olanları az çok tahmin edebiliyordu anlaşılmayacak bir tarafıda yoktu. Sesler netleşirken gerçekler yüzüne daha sert çarpıyor acısını tazeleniyordu. Gözlerini açmayı reddetmek bir kenara yaşadığı acı dahi buna engel oluyordu. Gözlerini açmayacak kadar yorgundu bedenine bu kadar eziyet etmişken halen dik durmayı beceriyor oluşunu tebrik ediyordu. Bir başkası olsa buna dayanır mıydı? Bir başkası bu yükü kaldırabilecek kadar güçlü olabilir miydi? Ruhunun bedeni bırakamıyor oluşunun sebebiydi güçlülüğü. Fiziksel ve ruhsal olarak çöksede içindeki yaşam arzusu direnç gösteriyor her seferinde kazanıyordu. Minho bedenini ne kadar ölüme sürüklesede maçın sonunda yaşama arzusu galibiyet gösteriyordu. Bu galibiyete karşı artık kendisinin yeterince ölüm için çabalamadığını düşünüyordu.

Soğuk bedeninde hissetiği sıcaklıkla içi ürperdi. Halen gözlerini açmak istemiyordu bir süre daha düşünceleri arasında kaybolup ölümü kendisine çekmeyi düşünüyordu. Parmaklarında dolaşan elli hissediyordu, oldukça nazikti kelebeğin konuşu kadar hafifti. Birisi parmaklarıyla oynuyor ince dokunuşlarda bulunuyordu yine de merak etmedi. Neden merak etsin ki? Merak etmek için bir sebebi yoktu. Merakı yoktu lakin rahatsızlığı vardı birinin ona dokunması midesinin kasılmasına sebep olmuştu. Herhangi bir insanoğlunun dokunuşlarını uzun süredir kendisinde hissetmemişti. Bu dokunuş hiçlik gibiydi içinde en ufak ışığı bile aydınlatmamıştı,içinde kabaran acıyı biraz olsun söndürmemişti. Her şey aynıydı hiçbir anlamı yoktu.

Yavaşça gözlerini açmaya çalıştı ışıklar o kadar fazlaydı ki... Açmayı istemediği gözler daha da isteksizdi kör edici beyazlık kendisinde rahatsızlıktan başka hiçbir şey hissettirmemişti. Gözleri acıyordu açtıkça beyaz ışık gözlerini yakıyordu. Refleks olarak başını sağa doğru çevirdi ardından elleriyle yüzünün tamamını kapatı. Parmaklarıyla oynayan beden ise hızla ayağa kalkıp büyük bir heyecanla konuştu " uyanmışsın! " Sesinde büyük bir heyecan ve mutluluk vardı. Minho'ya göre anlamsız olan bu heyecan Chan için en büyük mutluluktu sevdiğinin uyanışını görüyor olmak. Heyecanla doktoru çağırmak için oradan ayrıldı.Minho yalnız kaldı tekrardan.
Gözleri beyaz ışığa alışıyordu, hastanenin gürültüsü artıyordu. Tekrardan görebilmek, sesleri duyuyor olmaktan nefret etti. Uyanmamayı tercih ederdi. Donuk bir şekilde etrafı izliyordu. Uzun bir süredir bilincinin yerinde olmadığını düşünüyordu belki de birkaç gündür burada yatıyordu. Uzun süreli mücadele gözlerini açmasıyla son bulmuş gibiydi.

gardenia,Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin