'mutlu hayat yoktur,mutlu anlar vardır.'

28 5 1
                                    

༺[aegen]

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


[aegen]

Hayat çok tuhaf ve süprizlerle doluydu dört gün evvel ölümden dönmüştü iki gün boyunca hastanede yatmıştı hastaneden ayrıldıktan sonra artık bir evi işi yoktu. Yapılacak hiçbir şeyi kalmamıştı ama aynı günün gecesinde yeni bir ışık yanmış,kendisine gülümsemişti. İstemese dahi bazen mecbur kalırdı insan, mecburdu. kendisine yanan ışığı kabul etmişti. Ne de olsa halen hayattaydı,halen insandı. Her dönüm noktasında kendisine tekrarladığı sözlerdi bunlar.Şimdi ise yeni bir ev yeni bir hayat... Nelerin onu beklediğini bilmiyordu. dört gün evvel tanıştığı adamın;nasıl birisi olduğu, gerçek amacının ne olduğu, yeni hayatının nasıl geçip gideceğini bilmiyordu. Bunu öğrenmekte istemiyordu, öğrenmeden göçüp gitmek daha kolay geliyordu ama hayatta olduğu sürece bir şeyler uğruna çabalamak zorunda gibi hissediyordu bu yüzden şuan buradaydı.


Kendisi için ayrılan odaya baktı. Kendi evindeki tüm eşyaları toplasa dahi bu odada bulunan eşya kadar etmezdi. Bu kendisini heyecanlandırmıyordu da. Sadece şaşkındı. Onun son zamanlarda sürekli olarak büründüğü ifadeydi şaşkınlık. Ağızda söylenince pek bir şey etmeyen dört gün içinde olmuştu her şey. Bunun karşısında şaşırmamak insana tuhaf gelirdi. Pek bir giysisi yoktu,giyime para harcamayı sevmezdi. Ucuz bulduğu her şeyden üç dört tane alırdı ve bunu genel olarak giysilerde yapardı. Dolabına yerleştirdiği; pantolon, kazak,ceket her ne olursa olsun hemen hemen hepsi siyahtı. Dolabının içi karanlığa büründü, bu karanlığı kendisine benzeti.

Chan kapının ağzında hayatı sorgulayarak dolaba eşyalarını yerleştiren minho'yu izliyordu. İzlerken fark edilmeme çalışsada dördüncü hapşırığında kendini ele vermişti. Minho pek de umursamadı. Bir anlam aramadı. Chan kapıyı nezaketen tıklatıp içeriye girdi. Çekingen tavırlarla yanına ilerleyip konuştu. " Kırmızı ve beyaz sana çok yakışacaktır. " Dedi.

Minho askılıkları dolaba yerleştirerek" neden kırmızı ve beyaz." Diye sordu. Kırmızıyı az da olsa severdi ama beyaza pek sıcak bakmıyordu. Fazla uğraştırıcı ve rahatsız edici bir renk gözüyle bakıyordu.

" Seninle uyum içindeler... Dudakların kiraz gibi, tenin süt gibi beyaz. Gözlerinin içine hep kan girmiş , yanakların sürekli kızarıyor.kırmızı ve beyazla uyum içindesin. Kırmızı saç beyazlar içinde bir kombin düşünsene. Seni meleksi gösterecektir."

" Meleksi mi?" Güldü. Son dört günün içinde bu adamla geçirdiği zaman diliminde istemezsizce gülerdi. Bazen dalga amaçlı bazen de samimiyetiyle gülerdi. Şimdi de dalga geçiyordu. " Meleksi... Kırmızı kulağa çok daha şeytani geliyor, beyazlara ne kadar bürünürsem bürüneyim iblis yanım ağır basacaktır."

" Kırmızı ve şeytan mı?... Hani kötülüklerin babası olan... Hayır sen görünümünle de kişiliğinlede bembeyazsın,saf ve temiz. İçi ferahlatan. Tıpkı bir melek edası. Kendini bir iblis olarak görme. Bence kırmızı; gerçek aşk ve şaraptır."

gardenia,Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin