''İnsanın en büyük düşmanı bazen de kendisi oluyordu.''
.
''Geri gel lütfen.''
Desem de yanımdan gitmişti. Bu saçma zindanda her yer pembe renkle doluyken burada kalmak istemiyordum. Buradan nasıl çıkacaktım?
Çaresiz bir şekilde yerde otururken pembe duvarda duran kameraları fark ettim. Kesin beni izliyorlardı. Onların eline koz vermek istemiyordum. Çünkü her bir hareketimden teknolojileri sayesinde ne yaptığımı anlarlar.
Ellerim dizlerimde dururken akıllı saatimden Mila'nın aradığını gördüm. Kameralara son kez baktıktan sonra aramayı açtım.
''Saide nerdesin sen? Seni çok merak ettik iyi misin?''
Mila'nın aksine sakin bir şekilde konuştum.
''İyiyim ben sakin ol aileme de iyi olduğumu iletirsin. Sanırım bugün de eve gelemeyeceğim.''
Bağırarak:
''Bugün gelemeyeceğim ne demek? Ne işler karıştırıyorsun?''
Kameranın hareket etmesinden sonra onların izlediğinden iyice emin olmuştum. O yüzden şifreli konuşmak zorundayım.
''Sakin olur musun lütfen? Hem sen mavi saçlarımı özlemişsindir. Mavinin her tonu saçımda biliyorsun. Tıpkı mavi şişem gibi.''
Bu Milanla bizim aramızdaki şifreydi. Eğer mavi kelimesi geçerek üç kere cümle kurarsak o zaman tehlikedeyiz anlamına geliyordu. Ama sorun şu ki biz Milanla her zaman tehlikeli işler yapıyorduk.
Rahatlamış ve anlamış bir şekilde:
''Evet mavi sana yakışıyor. Dikkat et kendine.''
Dedikten sonra aramayı kapattı.
Aramanın kapanmasından sonra dış kapının açıldığını fark ettim. Kimin geldiğini görmemek için daha doğrusu umursamaz görünmek için yukarıya doğru baktım.
''Konuşmalarının bir kısmını dinledim de arkadaşın birden sakinleşti. Şifreli konuşmanızı sadece arkadaşın değil bence herkes anladı.''
Kahretsin normal cümle kurmama rağmen yine de şifreli konuşmamı anlamıştı. Bunu inkar etmem saçma olurdu.
''Evet şifreli konuştum. Düşman gezegeninde hapsedilmem normal de benim arkadaşımla şifreli konuşmam neden gözüne battı?''
Onun pembe saçlarına bakarken bir yandan da krem rengi pantolon ve pantolonuna bakıyordum.
''Sanırım pembe saçlarımdan sonra da kıyafetlerime de aşık oldun.''
Ellerini pantolonun cebine koymuş bana bakarken cevap verecektim ki yine esnemeye başladım.
''Her yer pembe olunca kıyafetlerinin krem olması değişik geldi. Ayrıca sen neden beni serbest bırakmıyorsun?''
Gülerek devam ettim.
''Düşman olduğumuz için benden bu kadar korkmana gerek yok.''
Dedikten sonra çok umursamamış olmalı ki söylediklerime karşı laf sokmadı.
''Neden esnediğini biliyor musun peki?''
Kaşlarımı çattım.
''Her insanın yaptığı gibi esniyorum işte neden soruyorsun? Aaa tabi beni burada saatlerce tutsak ediyorsunuz yorgun olmam gayet normal.''
İşte bu! Yine laf sokmuştum ve bundan gayet mutluydum.
''Bak laf sokma yarışması yapmıyoruz.''
Ciddi bir ifadeyle benden biraz daha uzaklaşıp yere oturdu.
''Sen belki esnemeni normal karşılıyorsun ama kral olarak kendi halkımı da korumak zorundayım. O yüzden sana test yapıldı. Sende uyku hastalığı denen hastalık çıktı ve sanırım ilk vakada sensin.''
Ellerimdeki terleri silmeye çalıştım.
''Nasıl yani? Uyku hastalığı derken nasıl bir hastalık? Ölecek miyim?''
Ölmek istemiyordum çünkü bende Davin gibi halka ve en önemlisi krala hizmet ediyordum. O yüzden ölemezdim.
''Ölümcül bir hastalık değil ama şimdilik tedavisi de bulunamadı. Doktorlarımız bu konu üzerinde çalışıyor. Eminim çözüm bulacaklardır''
Yüzüme gelen saçlarımı düzelttim.
''Tamam tedavi bulunana kadar kendi gezegenime gidebilir miyim?''
Ve beni bırakması için en tehlikeli cümleleri söyledim.
''Bak ben kralımızın en önemli kişilerinden biriyim. Kralım Marc beni buraya hapsettiğinizi duysa savaş çıkabilir. Bunun olmasını istemeyiz değil mi?''
Söylediklerime daha fazla dayanamadı, pes etti.
''Tamam yeter çok konuştun. Hastalığın için dikkat et. Çünkü diğer insanlara da bulaşabilir. İnsanlarla arana mesafe koysan iyi olacak. Eğer bir ortama girersen de eldiven tak. Neden eldiven takman gerektiğini henüz bilmiyorum ama doktorlar bunu önerdi. Bunu senin için öğreneceğim merak etme.''
Mavi eldivenleri bana uzattıktan sonra bana göz kırptı.
Göz kırpmasından sonra iğrenmemi durduramadım ve göz devirdim.
''Tamam merak etme kimseyle görüşmem. Bu durumu görünce kral beni anlar. En azından senin gibi saçma hareketler yapmaz.''
Davin:
''Görücez bakalım.''
Zindanın kilidini açtıktan sonra aramıza mesafe koydu.
''Sonunda özgürlüğüme kavuştum. Bir daha görüşmemek üzere pamuk kral.''
Dedikten sonra zindandan çıktım ve dış kapının önünde Harvey'i gördüm.
''Sadie ben sana eve dönüş yolunu göstereyim hazır mısın?''
Harveye baktım cevap vermedim.
''Senin su şişeni çevireceğiz ve sonra eve gideceksin.''
Şişemin kapağını açtıktan sonra her yer pembeden beyaza döndü. Işıklar gözlerimi alırken aniden yere düştüm. Acıyla kalçamı tutarken odamda olduğumu anladım. Nihayet odamda rahat edeceğim diye düşünürken karşımda kral Marc'ı gördüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yuhu Gezegeni
Ciencia FicciónYuhu Gezegeni ve Pamuk şeker gezegeni birbirine düşmandır ve macera başlar.