Haziran 2012
"Hyung, en sevdiğim hyungum sensin resmen." Jungkook, başını Yoongi'nin dizlerine koyarak coşkulu bir şekilde söylendiğinde Yoongi'nin salonundaki tekli koltukta oturuyor ve küs olduğum bedene ve o bedenin dizlerine yatan arkadaşıma kaçamak bakışlarla bakıyordum.
İki gün önce Yoongi büyük bir öfke ile Taehyung'un yanına fırladığı andan beri aramız biraz bozuktu.
Taehyung'u dövmemişti ve bu, bütün olanlar arasında sevinebildiğim tek nokta falandı ama onu ciddi manada böyle bir şeyin bir daha gerçekleşmemesi konusunda tam olarak meydanın ortasında tehdit etmişti ve kasaba iki gündür Yoongi'nin benim yüzümden Taehyung'a çektiği nutuk ile ilgili çalkalanıp duruyordu.
Ağızlarında bakla ıslanmayan insanların ve kasabanın yaşlı kesiminin sırf Taehyung, Yoongi'den daha genç diye ve Yoongi onu ortalıkta azarlıyor diye nasıl da ayıplar şekilde Yoongi'ye baktıklarını görüyordum.
O gün de üstüm sırılsıklam bir şekilde ve yalınayak Yoongi'nin peşinden koşarken görmüştüm.
Genel itibariyle sakin yaşayan kasaba halkı için bu sansasyonel bir olaydı aslında ve ana karakter Yoongi ve Taehyung olmasaydı bir şekilde ben de konu hakkında dedikodu yapan insanlardan biri olabilirdim lakin Yoongi'nin mevzu bahis oluşu canımı sıkıyordu.
O gün zaten fazlasıyla tartışmıştık.
Ben Yoongi'den hiçbir zaman beni korumasını talep etmemiştim. Bana abilik yapmasını falan istememiştim. Tam tersine Taehyung konusunda işime karışmaması gerektiği mevzusunda hemfikiriz sanıyordum.
Benim yüzümden bunu yapmasını istemiyordum.
Kaldı ki Taehyung da onu ciddiye falan almamıştı, almayacaktı. Bizden nefret ettiği kadar Yoongi'den de nefret ediyordu.
O gün Yoongi onun yakalarına yapışmışken ve ben nefes nefese bir şekilde Yoongi'nin arkasında dururken bana attığı bakışı görmüştüm. O alaycıl ifadeyi ve oyununa Yoongi'yi dahil edişimin beni, onun gözünde nasıl da küçük düşürdüğünü görmüştüm.
Olaydan iki gün sonra ise Jungkook ailesi ile kasabaya geri dönmüştü ve olanları duyması beklediğimdem de kısa sürmüş olmalıydı ki iki gündür girmediğim Yoongi'nin evine beni zorla yanına alarak getirmiş ve Yoongi'ye olan hayranlığını sunmak için türlü laf cambazlığı işine girişmişti.
O bunları yaparken ise -çünkü Taehyung'un ağzının payını aldığını farz ediyordu- ben ikisini sessizce oturduğum tekli koltuktan izlemek ile yetinmiştim.
Yoongi de benim gibi durgun duruyordu ve can sıkıcıydı işte.
Onunla tartıştığım için ve belki de fazla tepki gösterdiğim için pişman hissediyordum fakat bir yandan da haklıydım. Yesiz gururumla kaçırdığım bakışlarımın ardından Yoongi'nin bana bakan gözlerini seçebiliyordum.
Tüylerimi diken diken ediyordu bakışları. Jungkook bir şeyler zırvalarken onun ilgisinin benim üstümde olduğunu bilmek vücudumdaki bütün tüyleri şaha kaldırıyordu.
Utanç falan değildi bu, ya da Yoongi'den çekiniyor falan değildim. Farklıydı sadece. Belki de beni hâla umursuyor oluşu içimi okşuyordu.
"Yoongi hyung, Taehyung'un suratını anlatsana bana. Nasıldı, korktu mu senden?" Jungkook alttan baktığı Yoongi'ye soru yönelttiğinde buna daha fazla katlanamayacağımı düşündüm.
Sessizlik yemini buraya kadardı.
"Ne korkması ya? Yoongi'nin arkasından kahkaha bile atmıştır o. Sen, Yoongi bu işe kendini dahil etti diye üstünlük kurduk falan mı sanıyorsun?"