Kaldığım bu köşk dairesinin kenarındaki aynaya doğru ilerledim ve üzerimdeki kıyafetlere bir göz attım.
Bir kaç gün önce gören herkesin kıskandığı, zenginliğimin ve prenliğimin nişanesi olan bu kıyafetler tanınmayacak haldeydi.
Yırtılmış bir kaç parçası, kir ve çamurun lekesiyle bir prens dışındaki her şeyi anısmatıyordum.
Derin bir nefes alıp vermemle birlitke burnumdan çıkan sıcak hava buharı aynaya değdi ve görüntümü bulanıklaştırdı.
Saniyeler sonra bulanık görüntü yavaşça ayna yüzeyinden temizlenirken arkamdaki zırhlı şehzadeyi gördüm ve korkuyla arkamı döndüm.
Zümrüt yeşili gözleri gözlerimin içine bakarken bıyıklarının altındaki dudakları kıvrıldı.
Bir kaç adım atıp yanıma gelmesi ile birlikte "Sende bir ülkenin kralının oğlusun, bende." Dedi ve daha sonrasında gözleri ile beni süzdü.
"Lâkin bir oğlana göre oldukça.." Demişti ki dudakları aralandı ve gözlerimin içine bakakaldı.
"Asilim, senin gibi bir barbar değilim."
Duyduğu şeyle dudaklarını kapatıp yüzüne bundan hoşlanmadığını ifade eden bir ifade takındı.
"Peki asilzade Sinyor Matteo, ben bir barbarım lâkin kısa bir süreliğine de olsa bu barbara karşı gelmeyi bırakamaz mısınız?"
Söylediği şeylerle beraber duruşumu dikleştirdim ve "Seni dinliyorum." Dedim sadece.
Bir kaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra başını dairenin girişine doğru çevirdi ve "Ağalar." Dedi.
Ben ne olacağını beklerken iki adet kapı kulu ağası koca bir sandığı dairenin içine getirdi.
Bir sandığa bir de ona bakarken dudaklarımın kenarı kıvrıldı.
"Bunlar ne?" Diye biraz heyecanla sormamla beraber "Şam eyaletinin vergileri değil Sinyorcuğum, sizler için yeni kıyafetler." Dedi hafif eğlenir bir tonda.
Gözlerimi hafif kısıp, bir kaç saniye boyunca önümdeki genç oğlanın yüzünü inceledim ve daha sonrasında da ağaların bırakıp, gittiği sanığa doğru ilerledim.
İçini açmamla birlikte sandık dolusu Osmanlı kıyafeleri görmemle beraber derin bir nefes aldım.
"Sizlerin bebek gibi teninize layık italyan kumaşları olmasa da hepsi payitahttan özel olarak getirildi Sinyor Matteo." Dedi az önceki alaylı tavırıyla konuşmaya devam ederken.
Hayır, bu tavırları ile benimle dalga geçmiyordu aksine bunu istem dışı yapıyor gibiydi ve sanırım bunun sebebini biliyordum.
"Akşam üzeri av'a çıkmayı planlarım lâkin köşkten kaçma amelleriniz yüzünden sizi de yanımda götürmem icab eder Sinyor."
Bir adet mavi renkli, hafif şeffaf kumaşı çıkarıp ayağı kalktım ve kendi çevrem etrafında döndüm ve kıyafetin dalgalanmasını sağladım.
Onun kaşları hafif çatılırken bir kaç adım atıp, elini kumaşa attı ve inceliğine baktı. Daha sonra yeşil gözleri benim gözlerimin içine dönerken "Bu çok ince, neden bunu bu sandığa koymuşlar. Eğer bunu giyersen çıplak vücudunu herkes görebilir." Dedi hafif sert bir sesle.
Ama sesinin sertleşme sebebi bana değil bu kıyafeti sandığın içine koyan ağalardaydı.
Dudaklarımı büküp, arkamı döndüm ve hafif ilerledim. Ardından giydiğim elbise benzeri prens kıyafelerinin omzumdaki düğmelerine elimi attım ve bir kaç düğmeyle üzerimde duran kıyafeti özgür bıraktım.
Kirli, hafif yırtık prens kıyafetlerim aşağı doğru düşerken sadece ince bir iç çamaşırıyla kuşanmış çıplak vücudum ortama damga vurdu.
Bembeyaz tenime etki eden hafif soğukla beraber alt dudağımı ısırıp, biraz da utançla omuz üstünden arkamdaki şehzadeye baktım.
O utançla yutkunup, hızla arkasını dönerken "N-ne yapıyorsun sen, benim burada olduğumu mu unuttun?" Dedi hafif telaşlı bir sesle.
Önüme dönüp, dudaklarımın kıvrılmasına engel olamazken sandığın üzerindeki az önceki söz konusu olan mavi elbiseyi aldım ve giydim.
Düğmelerini de ilikeleyip üzerimde düzeltikten sonra arkamı döndüm ve ona doğru bir adım attım.
"Neden arkanızı donmiyor musunuz şehzadem, görmekten çekindiğiniz şeylerin üzerini bana verdiğiniz mavi elbiseyle örttüm." Dedim ve kollarımı birbirine bağladım.
Omzunun üzerinden bedenime bakmadan gözlerini gözlerime dikti ve "Az önceki halinden çok fazla fark varmış gibi davranmayasın. Hem sakın bu şekilde bu daireden dışarı çıkmıyorsun." Dedi.
Gözlerimi hafif kısıp, yüzümde inatçı bir gülümseme oluştururken "İç çamaşırımı da çıkarıp, sadece bu elbise ile etrafta dolansam en çok ne olabilir ki?" Diye sorduğum zaman tamamen bana yönünü döndüğü zaman bu hamle ile ister istemez biraz gerildim.
Bir kaç adım atıp attı ve yanımda bittiği anda sıcak nefesi yüzüme vurdu.
"Çıkmayacaksın."
Kaşlarım hafif çatılırken, duruşumu dikleştirdim. "Buna sen mi karar vereceksin Şehzade Timuçin?" Diye alayla konuşmamla beraber yeşil gözleri gözlerimin içine kitlenmişti.
"Madem benim esirimsin o vakit benim sözümden dışarı çıkmayacaksın. Eğer bu şekilde bu daireden dışarı çıkmayı denersen seni buraya kilitlerim Sinyor Matteo."
~~~~
Büyük tahta kapıları açmamla beraber az ilerideki şehzadenin gözleri anında bana döndü. Cidden daireden nasıl çıkacağımı görmek için bütün bu zaman boyunca orada mı beklemişti?
Anında yeşil gözleri bana dönüp, giydiğim kıyafetleri süzerken duruşumu dikleştirdim.
Bir kaç adım atıp, yanıma geldiğim zaman beni tekrar süzüp yeşil gözlerini gözlerimin içine dikti.
"Sanırım sert tavırlarım sana bir şeyleri anlatmış."
Evet, onun istemediği ve resmen şeffaf olan o elbiseyi giymemiştim. Daha ilk aşamalarda zıttına gidersem sonuçlar isteyeceğim gibi olmayabilirdi.
"Haya duygum yüzünden bu kıyafetleri seçtim, seninle bir alakası yok."
Bir kaç adım atıp, merdivenlere yöneldim.
"Ben dairedeyken haya duygun neredeydi?"
Kendi kendine sorduğu soru ile kas katı kesildi. Benim dudaklarımın kenarı kıvrılırken omzumun üzerinden ona bir bakış attım.
O yutkunup, yeşil gözleri ile benim gözlerimin içine bakarken önüme döndüm ve merdivenlerden aşağı inmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Yeşili
Tiểu thuyết Lịch sửSinyor Matteo, İtalya'nın asil ve zarif prensidir. Ta kii taht yolunda koşan ve Osmanlı İmparatorluğunun veliahtı olan bir Şehzadenin eline düşene kadar. Tür: Tarihi Kurgu