14. Son Çare

124 8 26
                                    

Ellerinde uzun değneklerle, şifa için bulmaları gereken mağaraya ulaşan yoldaki sık ağaçların dallarını itekliyorlardı. Ağaçlar ve bitkiler o kadar sıktı ki, farklı ağaçtaki dallar bile birbirine girmiş, hatta bazıları birleşip tek dala dönüşmüştü.

Geçmeleri gereken yol meşakatliydi. Bu nedenle Otto eşinin gelmesini pek istememişti. Ama Maya durur mu? İlla gezip görmek, çevreyi tanımak istiyordu.

Usas'ın Otto'ya tahtını bırakmayı düşündüğünü bilmeyen genç kadın, ömrünü Otto ile geçirecekse ormanda kaybolmaması gerektiğini düşünerek yanlarında eşlik etmekte ısrarcı olmuştu.

Otto halkın kendisini sevmediğini biliyordu ama topyekün bütün koca şehrin ateşler içerisinde yanarak ölmesine de razı gelemedi. Hamurunda kötülük etmek, intikam almak yoktu. Ayrıca kalbinden rahatsız olan babası geçmiş yıllara göre daha yaşlı duruyordu. Henüz 50 yaşındaydı ama kederden ve bir türlü kendiyle konuşmayan oğluyla en az 10 yıl daha yaşlı duruyordu. Saç ve sakalı bile ağarmış bu adamın kendinde salgınla baş edecek gücü görmemesi de Otto'yu içten ikna eden sebepti.

Usas'a kızgın değildi, ama kırgındı. Hatta kendisini öldürmeyip öylece bıraktığı için şanslı sayıyordu. Goril annesi ve kardeşleriyle huzur içinde büyümüş, pek çok orman dostluyla oynayıp, hayatta kalmayı öğrenmişti. Burada öğrendiği hiçbir şeyi sarayda öğrenemeyecek, gerçek hayattan uzak kalacaktı. Ama hayat dört duvar arasına sıkışıp kalmaktan ibaret değildi. Ağaçların tepelerinden yemyeşil ormanı ayakları altında hissetmek, Güneşin doğuşuyla beraber kuşların sesleriyle gözünü açmaktı.

Belki goril annesinin ölümü ve kardeşlerinin yuva kurmasıyla yalnızlaşmıştı ama bu yalnızlık ormanda önüne düşen çil güzeliyle sona ermişti. Eğer şehirde büyüseydi çil güzeli belki de ormanda ki aç kedilere yem olabilir, hiç tanışmayabilirlerdi.

Eğer Usas gerçekten de tanrılarına dua ederek hayatta kalmasını sağlamışsa gerçekten kendisinden bile isteye vazgeçmemiş demekti. Şehrin bekası için laneti uzak tutması gerekliydi ki bu konuda hak veriyordu. Laneti ne olursa olsun teninden çıkmayacak bir bebeği topraklarında barındıramazdı. Hatta Otto bile yapabilse bedenini terk etmek istemişti pek çok kez. Ortada lanet falan yoktu ama öyle bir empoze edilmişti ki, kendini sürekli kirli ve kötü hissediyordu.

Bu lanet yüzünden temizliğe bile takıntılı olduğu oluyordu.  Ama babası lanetli olmadığını söyleyip doğum izinden öpmüştü. Sonra da eşi öpmüştü.

Öpücüklerden sonra neden daha az kirli hissediyordu peki? Suyun çıkartamadığı kiri ve laneti sevgi mi çıkartabiliyordu? Belki de Otto'nun hissettiği şey temizlik değil sevgi eksikliğiydi.

Kendi türünden bir kadın tarafından, iri cüssesi ve çirkin yüzüne rağmen sevilmek; istenmediğini düşündürten babasının gözyaşlarıyla tekrar konuşabilmek için yalvarışı derken tüm sevgi ve aidiyet ihtiyacının hepsi bir anda gelmişti.

Babasının yıllarca peşinde dolaştığını biliyordu Otto. Ama kendisiyle kötü şeyler konuşacağını düşünerek yüzleşmeye hiç cesareti olmamıştı. Daha fazla kötü muameleye dayanamayacağını düşünerek uzak kalmak istemişti öz babasından. Halbuki kendini gördüğü için mutlu oluşundan haberi yoktu. Otto daha çok sırtında taşıdığı lanetin hesabının sorulacağından korkuyordu.

Otto babasını yanlış anlarken, babası da içten içe çökmeye başlamıştı. Şimdi bile kalbi kasılıyordu adamın. Biraz yorgunluktan biraz da mutluluktan. Oğlu aileyiz demişti ve belki zoraki de olsa kabul etmişti. Teninin kokusunu yıllarca bilmediği ilk göz ağrısına sarılabiliyor olmak ne kutlu bir haberdi baba için!

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin