11 Rest

0 0 0
                                    

Vurucu Bölüm 11


[Rest]

Sonraki günlerde Alp’in işi daha da kolaylaşmıştı. İkizler otele giriş yaptığı andan itibaren Naz’ın önüne sürdüğü kadınların kendisine askıntı olmaları riski de ortadan kalkmıştı.
İkizlerle her şey seksti. Alp’in belki de en dürüst ve rahat olduğu kızlar bu ikisiydi. Kendilerini pazarlamıyor, bedenlerini bir ödülmüş gibi sunmuyor, sahiplenmek ya da kendilerini yamamak gibi bir kaygı gütmüyorlardı. Onlar sadece Alp gibi zevk almak istiyorlardı. Eğer bunun aynı anda olması gerekiyorsa, ikisinin de itirazı olmuyordu.
Ama Naz’ın yüzündeki dehşet… İşte o her şeye değerdi. Alp bunu her hatırladığında nerede olursa olsun kahkahasını tutamıyordu.
Kızın çift havuzda olduğunu Umut’dan öğrendikten sonra kardeşleri oraya yollamıştı. “Soğuk havuz.” demişti özellikle. ”Soğuk havuzda bekleyin beni. Sizi orada uçuracağım.”
İçeride Naz ve ikizlerden başka üç kişinin daha olduğunu öğrendiğinde, Umut’a yeni görevini vermişti. Temizlik bahanesiyle içeri kimseyi almayacaktı. Kıvırcık ve ikizler dışında herkes gittiğinde de telsizden haber yollayacaktı.
Şort mayosuna birkaç tane daha prezervatif koydu. Tekiyle ikisini de idare edebiliyordu gerçi ama bazen çok hararetli durumlarda içine sinmiyor, belli bir süre geçince değiştiriyordu.
Çok fazla seks yapınca, zevk almadan da erekte kalabiliyordu Alp. Öyle, saatlerce aletini kullanabilir, kadınları mutlu da edebilir ama görev tanımının dışında bir şey hissetmezdi. Sadece artık bitirmeye karar verdiğinde… Gözlerini kapatır, kendisini gerçekten uyarabilen bir sahne düşünür ve boşalırdı. O sahnedeki kadın asla altındaki kadın olmazdı. Başka, herhangi bir kadın. Çoğunlukla daha henüz yatmamış olduğu bir kadın.
Başlangıcıyla sonu arasındaki o sürenin uzun olmasının bu yüzden Alp’e bir yararı yoktu. Haftada bir seks yapsa… belki. Her şey gibi fazla olduğunda zevkin de anlamı kalmıyordu.
Havuzda dikkatini çektiği o ilk andan bu yana, sahnedeki kadın hep Naz olmuştu. Onunla ilgili neden saplantılı olduğunu bilmiyordu Alp. Naz’ın gözleri uyarıyordu onu. Ve hep erekte tutuyordu. Bedeni zevki bırakmıyor, sürenin uzaması canını sıkmıyordu. O gözlerdeki bakış… Naz ona kendisini tanrı gibi hissettiriyordu.
Havuzda sadece üç kişi kaldığı an, Umut’u Arnold’un peşine gönderip ne olursa olsun bu tarafa gelmesine engel olmasını söyledi. Kızlarla basılmak canını sıkmazdı ama Naz’a acı çektirme zevkini çok uzun tatmayı planlıyordu.
İçeri girmeden havuzların bakımda olduğu uyarısını kapı girişine yerleştirdi, sonra da kapıyı kilitledi.
Alp’i gören kızlar çığlık atmaya başladığında, sesler adamın kulağına çok itici geldi. Bu coşku… Taşkınlık… Gereksizdi. Tüm yapacakları seksti. Evrende her gün milyarlarca kişinin yaptığı bir eylemdi. Süreli bir zaman boyunca zevk alınıp sonra hiçbir şey olmamış gibi kalkıp gidilirdi.
Şimdi Alp Naz’a gidiyor olsa, hiç ses çıkarmadan beklerdi o. Heyecanı gözlerinden taşardı… Sessizce. Alp birden onun sessizliğini özlediğini fark etti. Gözlerini… Bakışını… Tapışını… İşte, oradaydı. Sıcak havuzda, buharlar arasında. Kenara sinmiş, gizlenmişti. Belki kızlar onu fark bile etmemişlerdi. Ama Alp nereye bakacağını çok iyi biliyordu.
Kızların tezahüratı üzerine Naz da dönüp baktı kapıya ve hızla geri çekildi. Bu, Alp için ilk zaferdi. Saklanabilirdi belki ama kaçamazdı.
Kapının yanında soyundu. Cebindeki hazinesini son bir kez kontrol edip koşarak suya atladı ve iki kızın arasından dışarı çıktı.
Çığlıklar… Sarılmalar… Kendisini öpen bir ağız. Kime ait olduğunu bilmiyordu. Hangisi hangisi, ona da bakmıyordu. Önüne gelen dudağı öpüyordu. O kadar.
Kenara dayanıp kızların kendisine dokunmalarına izin verdi. Yüzü Naz’ın olduğu tarafa dönüktü. Onu göremeyeceği kadar suyun içine gömülmüş olsa da Alp onun gözlerindeki dehşeti algılayabiliyordu. Gülümsedi.
Gözlerini kapattı. Bedenini kızlara bırakırken o dudakların Naz’a ait olduğunu düşledi. Anında sertleşti ve kızların abartılı seslerine kulaklarını tıkadı. Naz’dı suyun kaldırdığı bedeniyle kendisine sürtünen. Boynunu öpen, arada dişleyen onun o küçük kırmızı ağzıydı. Cebinden çıkardığı prezervatifin ambalajını dişleriyle yırttı, tek koluyla havuzun kenarından güç alıp kendisini yukarı yükseltti, bir fatih haşmetiyle gözler önüne sunduğu aletine korumasını giydirdi, sonra suya geri dönüp onu kızlara bıraktı.
Bir süre kendisiyle oynamalarına izin verip sonra kızlardan birisinin içine daldı. Onun çıkardığı sesi Naz’a dinletti. İşte. Naz’ın kendisinden esirgediği şeyi yapmaya gönüllü iki kız vardı şu an yanında. Alp de sonuna kadar bunun tadını çıkardı.
‘Bak,’ diyordu bedeni Naz’a. ‘Bak şu kadının kıvranışına. Daha fazla yeri olsa, oraya kadar alacak beni ama dayandım en sonuna. Eşsizim sanma. Sen bir gidersin yerine iki gelir anında.’
Kızı üzerinden indirip diğerini çekti yanına, aynısını ona da yaptı. Biraz birine, biraz diğerine… Havuzdaki tek eylem, kadınların Alp’i içlerine alışıydı. Sevişmiyordu adam. Kadınlara girip çıkıyordu. Kadınlar zevk alıyordu. Alp sadece içlerinde dolaşıyordu.
Onca sevimsiz çığlığın arasında o hıçkırığı nasıl duyduğunu bilmek mümkün değildi. Ama Alp Naz’ı duydu. Gözlerini açıp yan havuza baktı. Sadece saç vardı. Naz arkasını dönmüş, kenara iyice gömülmüştü. Lanet olsun. Lanet olsun!
Üzerindeki kızı sinirle itti. Diğeri sırasının geldiğini sanıp yaklaşınca onu da itti. Havuzu kaplayan anlamsız sessizlikte bastırılmaya çalışılan bir hıçkırık daha kulağına süzülünce öfkeyle kızlara baktı. Henüz doyuma ulaşamamış olan bedenler heyecanla titrerken neden durduklarını anlamaya çalışıyorlardı. Prezervatifi hevesi kaçıp sönmüş bedeninden kolayca çekip çıkardı ve kenara fırlattı. İki kız şaşkın gözlerle birbirlerine ve Alp’e bakarken, odalarına gitmelerini söyledi onlara. Kendi dillerinde… Ama hiç vaat vermemeyi yine de başararak. Kızlar havuzdan çıkarken, onun da arkalarından gelip gelmeyeceğini bilmiyorlardı.
Naz’a döndüğü an unutmuştu Alp onları. Şu an sadece havuzda arkadan gördüğü o minik beden vardı. Bu kız gözüne giderek daha küçük görünmeye başlamıştı. İki havuzu ayıran duvarı aşıp sıcak su tarafına daldı. Sessizce kızın arkasından yaklaşıp öylece durdu.
Fark etmişti. Alp’in tam arkasında olduğunu biliyordu. Ama korku yoktu önündeki bedende. Gerilme, kaçma… hayır. Naz Alp’e küsmüştü!
İki yanından yaklaşıp ellerini yanlara koyarak kıstırdı onu kenarda.
“Neden ağlıyorsun?”
Burnunu çekti kız, ağlama kesilmedi ama. Omzunu silkti sadece.
“Sen istemedin beni. İstesen onların değil senin içinde olurdum.”
Hiç ses gelmedi. Ama sanki duruluyordu gözyaşları. Arkadan tam anlaşılmıyordu ki!
“İstedim.”
Ne?
Dikkatle kızı izledi. Görebildiği kadarını tabii. Saçları… Titreyen omuzları… Kızarmış burnu.
“Almadın beni içine.”
Utandı kız. Eğildi başı. Çekti burnunu bir daha.
“Almak istedim. Nasıl yapacağımı bilemedim.”
Siktir.
“Dön bana.”
Döndü Naz. İkiletmeden.
Gözler kilitlendi birbirine. Onu ağlatmak istemişti evet. Onu üzmek istemişti ve üzmüştü de. Ama şimdi sarıp sarmalamak istiyordu.
“Öpeyim mi seni?”
Kabul etmezdi artık. İkizlerden sonra tokat bile yiyebilirdi.
Naz uzanıp dokundu dudaklarına. Siktir! Anında havalandı ne kadar hücresi varsa. Minik küçük bir ilk öpücük gibi sakin. Tanımaya çalışır gibi meraklı. Bulduğunu sevmiş gibi ısrarlı. Kendini ona bırakıp hayatındaki belki de en sakin dokunuşu yaşadı Alp.
Öbür havuzda yaşadıklarının ardından kendini eve dönmüş gibi hissedip sarsıldı adam. Ev… Ne demekti? Onun hiç evi olmamıştı ki. Ama şimdi böyle hissediyordu Naz’ı öperken. Evinde.
“Canın mı acımıştı?”
Minik öpücükler arasında sakin bir sohbetti sanki yaptıkları.
“Hayır, çok güzeldi. Bir şeyler vardı ama acı değildi.”
Hmm, o zaman…
“Bakire mi kalmak istiyorsun?”
Yine sallandı kıvırcık saçlar.
“Hayır. Seni istiyorum.”
Güzel. Bunu duymak kendisini iyi hissettirmişti. Gülümsedi Naz’a.
“O zaman bir kez daha denemeliyiz.”
Hevesliydi gri-mavi gözler. Utangaç.
“Çok isterim.”
Burada değil, hayır.
“Odama gel.”
Bu bir ilkti. Bir kızı odasına çağırması. Ve bu çağrının bir kızda korkuya neden olması…
“Ben… odada olmaz!”
Ne diyordu bu?
“Senin odanda sevgilin var. Benim odamda sadece sen olacaksın. En rahat orada oluruz.”
Geri çekildi Naz ve Alp yeniden kızın kendisiyle oyun oynadığını hissetti. Sinirlenmemeye çalışıyordu. Ama…
“Oda olmaz. Onun ve… babamın kulağına gider.”
Has…
“Gitmemesini sağlarım. İstersen başka bir otele gideriz. Ya da ev tutarım.”
Neden dehşete düşürüyordu bu söyledikleri kızı?
“Olmaz!”
Kontrolünü yitirmekte olduğunu hissedip derin nefesler aldı adam. Bu kız kendisiyle dalga geçiyorsa eğer onu bu havuza gömerdi. Ama sanki… başka bir şey varsa…
“Naz, bana geçerli bir açıklama yapmak için sadece bir dakikan var. Ya şimdi benimle odaya gelirsin ya da neden gelemeyeceğin konusunda beni ikna edersin. Yoksa seni…”
Korku. Kız korkuyordu. Bu kız kendisiyle oynuyordu.
“…beni tanıdığına pişman ederim!”
Kızın mayosunu sıyırışını, ellerini alıp göğüslerine koyuşunu sonra da ağzına uzanışını dili kendininkine dokunana kadar algılayamadı. “Burada olsun. Lütfen.”
İçine beton basılmış hale ne zaman geldiğini sorsalar söyleyemezdi bile. Sadece Naz’ın kendisine sokuluşunu hissediyor, sakin kalmaya çalışıyordu. Bir şey yapması gerekiyor ama hatırlayamıyordu. Öylesine esir olmuştu ki bu kendini sunuşa, ayılamıyordu.
Bilinç kaybı dedikleri şey bu olmasa gerekti. Her şeyin farkındaydı çünkü Alp. Her bir dokunuşun, titreyişin, ateşin… Kimse kendisini Alp’e bu kadar cömertçe vermiş miydi acaba? Naz Alp talep etmeden geliyordu ona. Kendi buluyor, keşfediyordu. Sanki Alp’e dokunmayı o öğretiyordu.
Önceden de uyarılmış olan bedeni hasretle kızın içine kavuşmak istediğinde çoktan aşağı kaymış mayonun ardından kendisine açılan bedenin en arzuladığı yerine dokundu. Islaktı. Suyun içinde… ve ıslak… Parmağı ile yaptığı provada kızın gözlerinin kocaman oluşuna gülümsedi. Bir bacağını kaldırıp beline yasladı. İşte. Sonunda. Yavaşça yüklendi. Kızın gözlerinin büyüyüşünü zevkle izledi. Biraz daha… Kızın bacağını biraz daha açıp yüklendi. Bir çığlık… ve ardından gidebileceği tüm yollar kapandı.
İçindeydi. Biraz. Yani çok yakın. Ama Naz artık kendisine daha fazla izin vermiyordu. Sakin olmaya çalıştı.
“Naz kasma kendini.”
Acı yoktu ki gözlerinde. Donup kalmış gibiydi. Öyle, bomboş bakıyordu Alp’e.
“Naz… Artık duramam. Kasma kendini.”
İleri geri hareket ederek kızın açılmasını diliyordu. Açılmak zorundaydı. Alp’i içine almak zorundaydı. Yoksa Alp… Yoksa Alp… Ah. Lanet! Lanet!
Daha da bastırdı kendini. Küçük bir inleme geldi kulağına. Bir titreme… Kendisi mi? Naz mı? Ne olduğunu bilmiyordu. Ama içinde biriken onca enerji çağlayan olmuş kıza akıyordu.
Alp gibi Naz da çağlayan olmuştu. Ama o ağlıyordu. Nefesini kontrol altına alıp ne olduğunu anlamaya çalıştı adam. Kızın içinde değildi, hayır. Naz yine kasılmıştı. Biraz izin verdikten sonra geri kalan yeri kapamıştı. Hala bakireydi. Buna sevinebilirdi. Ama Alp bitmişti. Naz Alp’i tamamen bitirmişti.
Sinirle kızı itip uzaklaştı.
“Dalga mı geçiyorsun benimle!”
Öfkeyle toparladı üzerini. Geri çekilip Naz’ı seyretti bir süre. Yanlış mı anlıyordu? Bir şey mi kaçırıyordu? Naz oyun mu oynuyordu yoksa başka bir şey mi vardı?
“Açıkla. Açıklaman varsa açıkla Naz!”
Öyle bakıyordu kız. Çıplak… Titrek… Korkmuş.
“Yok mu!”
Birbiri ardına inen gözyaşları küçümsemeden başka bir duygu uyandırmadı içinde. Kızgındı. Çok kızgındı.
“Açıklaman yoksa git başkasının bahçesinde oyna. Benim çoluk çocukla kaybedecek vaktim yok!”
Havuzdan çıktı. Kıyafetlerinin olduğu yere yürüyüp onları aldı. Dönüp Naz’a baktı. Ardına bakmadan gitmek istiyordu aslında ama gidemiyordu. Bu kız… Bu kız… Bu kıza lanet olsundu!
“Sana benden bir tavsiye kızım. Benim dünyamda var olmak istiyorsan önce tedavi ol.” Yürüyüp gidecekti. Yaptı da. Ama Naz Ural’ın gözlerine yerleşen o bakışı hayatı boyunca hiç unutmadı.

VURUCU (Ağır Roman)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin