8

167 16 48
                                    

"Durumu kritik, solunum zorluğu çekiyor. Kafa travması ve iç kanama var."

"Tüm ekip hazır olsun, acil ameliyata alıyoruz!"

Sedyenin tekerleklerinden çıkan ve çığlığa benzeyen ses koridorlarda yankılandığında, doktorların telaşla hareket etmesi hastanenin karanlık yüzünü ortaya çıkarıyordu.

Nando ise nefes alamadığını hissetmişti. Sedyede can çekişen Barış'ın elini sımsıkı tutuyor, onu bırakmak istemiyordu.

Kırmızı alana geldiklerini fark etmemişti Fernando. Soğuk elini ısıtmaya çalışırken, yabancı bir elin onları ayırmasıyla gerçeğe dönmüş, karşısındaki adamla içi titremişti.

"Beyefendi, bundan sonrasına giremezsiniz."

Karşısındaki hemşirenin söylediklerini umursamadan içeri girmeye çalışsa da engel olanları geçememiş, yalvarırcasına konuşmuştu bu sefer:

"O yapamaz bensiz, yalvarırım içeri alın. Tek olmaktan nefret eder o, ne olur içeri alın beni."

"Olmaz, üzgünüm, işimizi zorlaştırmayın lütfen."

Hemşirenin acınası bakışları badem gözlü adamın üzerinde gezinirken, Fernando ise bacaklarının tutmadığını hissetmişti.

Gözü önünde sevgilisi ölüme gidiyordu. Onun yüzünden, sevgilisi ölümle burun burunaydı.

Her şey onun yüzündendi.

Yutkunarak duvarın kenarına çöktüğünde, hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Titreyen bedeniyle doktorun söyledikleri bir döngü içerisinde dönüyor, ruhunun çekilmesine neden oluyordu.

Kırmızı gözleri sevgilisinin olduğu odanın kapısına ilerlediğinde yumruğunu sıkmıştı bu sefer.

Beyni onu suçluyordu. Kalbi onu suçluyordu. Nefesi, hissettiği her zerresi onu suçluyordu.

Onun suçuydu.

"Yalvarırım, yaşa, ne olur yaşa sevgilim."

Titreyen sesi boş koridorda yankılanırken gözyaşı dökmüştü. Elleriyle duvardan destek alarak zoraki kapının önüne gitmiş, deli gibi bağırmaya başlamıştı:

"Yaşatın onu, yalvarırım yaşatın, nefesimi! Onsuz yapamam ben, yalvarırım yaşatın onu!"

Hıçkırarak ağlamaya başladığında bu sefer kapının önüne çökmüştü. Elleriyle yüzünü kapattığında içinden dualar ediyordu.

Barış'sız bir şey yapamayacağını biliyordu Fernando. Nefesini kaybeder, onu toprağa teslim ederse kendi hayatını da gömmüş olurdu.

"Barış!"

Duyduğu Kerem'in sesiyle sıçradığında, vücudu kasılmıştı. Yavaşça ayağa kalktığında, yüzüne yumruk yiyeceğini düşünmüş, yüzündeki acıyı beklemeye başlamıştı.

Her ne kadar yanağında bir acı hissetmek istese de, vücudunda hissettiği kollarla gözyaşlarını kendisinden kısa bedenin omuzlarına düşürmüştü.

"Senin bir suçun yok."

Kerem'in titrek sesiyle iyice dağıldığında ona sıkıca sığınmış, küçük bir çocuk gibi sarılmıştı ona.

Savunmasızdı, çok savunmasızdı. Kalbi soğuktan üşüyor, nefesi akciğerinden dışarı çıkmıyordu.

Fernando Muslera, içerideki sevgilisiyle birlikte can çekişiyordu.

Tekrardan ağlamaya başladığında, bu sefer Kerem onu sakinleştirmeye çalışmıştı. Arkadaşının emaneti olan bu adama gözü gibi bakmak zorunda hissetmişti kendini.

Ying and Yang- Fernando X BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin