6

220 21 13
                                    

Koskoca iki haftayı geride bırakmış, kırık kalplerin oluşturduğu acılar ise büyümeye devam etmişti.

Kıvırcık adam, karşısındaki fotoğrafa keskin gözlerle bakarken kafasındaki sesleri dinliyor, kalbinin acısını geçirmek için her yolu mübah sayıyordu.

Bu şehirde kaybolmuş gibi hissetmişti. Şehir onu içine çekiyor, yavaş yavaş bitiriyordu.

Durgun bir şekilde ayağa kalktığında, resmi tam kalbinin üstüne koymuş, acı çekercesine bir nefes vermişti.

Kalbinde taşıdığı sevgilisi, ondan ayrılmıştı. Barış için en zoru buydu.

Toparlayamamıştı. Kafasındaki sesler tekrar gelmiş, kendisini delirtmeye başlamıştı.

Siyahlara bürünmüştü tekrar. Ruhu için yas tutuyor, bunu da belli ediyordu.

Ağır adımlarla evden çıkarken iki haftanın sonunda dışarı çıkmıştı. Dışarıdaki güneş bile midesini bulandırıyor, kendine gelmesine engel oluyordu.

Hızlı bir şekilde, güneşin içini ısıtmasını bile beklemeden arabasına geçtiğinde içi titremişti. Göz bebekleri arka koltuğu bulduğunda ise dudaklarını ıslattı.

O koltuklarda, doyamadığı adamla yaşanan güzel anılar kalmıştı. Barış ise, bu güzel anıları katletmişti.

"Kendimden tiksiniyorum."

Titrek sesi arabada yankılandığında hızla inmişti. O arabanın içinde duracak gücü kendinde bulamamış, kaçarcasına uzaklaşmıştı.

Stresten başı döndüğünde sendelenmiş, duvar kenarına tutunarak nefes almaya çalışmıştı. Nefesine karışan içki kokusuyla yüzünü ekşitmişti.

Kan değerlerinin kötü çıkacağına emin olmuştu.

Günlerdir, ağzına içkiden başka bir şey sürmemişti Barış. Unutmak istemiş, içindeki yangını bir süre olsun dindirmek istemişti.

Olmamıştı, vücudu sadece uyuşmuştu. Bu, onu mahvetmekten başka bir şeye yaramamıştı.

Parmaklarıyla kafasını ovaladığında taksi çağırmıştı. Kendi arabasıyla gidecek kadar düşmemişti.

Onu istememişti Nando. Bunun farkındaydı; onun her zerresini keşfettiği arabayı bu yüzden kullanamazdı.

Taksi geldiğinde hızla oturmuş, konuşmadan yolu izlemeye başlamıştı. Durgun ve soluk gözleri denizin maviliği karşısında siyahlığını korumuş, içi ise denizi kendi ateşiyle kavurmaya başlamıştı.

Ateş gibi yanıyordu içi. Etrafı kül olmuş bir orman gibi çorak kalmıştı.

Barış'ın içindeki orman yaşamıyordu.

Taksicinin dediğiyle düşüncelerinden sıyrıldığında parayı ödemiş, ardından ağır adımlarla Florya'ya doğru ilerlemeye başlamıştı.

Her adımında kendine lanet ediyor, yok olup gitmek istiyordu. Fernando'yu üzmesinin bedelini kendinden çıkartıp, onun bir daha üzülmemesi için kendini yok etmesi gerekiyordu.

Sahaya doğru adımladığında eli cebinde derin bir nefes vermişti. Bu sahanın anıları bile kalbinin kasılmasına neden olduğunda gözlerini kapattı.

Deliydi, hastaydı. Farkındaydı bunun Barış. Kendisini iyileştirecek tek şeyi kaybetmişti. Kendi elleriyle kalbindeki aşkı öldürmüş, onun kanıyla ellerini boyamıştı.

Gözleri dolduğunda, yanaklarına süzülen gözyaşı içini ürpertmişti. Ona rağmen soyunma odasına ilerlemiş, kendine bir çeki düzen vermeye çalışmıştı.

Üzerini giyinirken iki hafta boyunca vücudunda oluşan yaraların üzerine baskı uygulamıştı. Ruhen acı çekmektense bedenen acı çekmek ona daha cazip geliyordu.

Soyunma odasından çıkıp, sahaya ilerlediğinde ise gördüğü adamla donup kalmıştı.

Bu şehirde kaybolmak istemişti Barış. O gün kendisini süzen gözleri görmemek için bu şehirde kaybolup gitmek istemişti.

Titrek nefesiyle ondan uzak durmak için başka bir kenara geçtiğinde kendini rahatlatmaya çalıştı. Gözleriyle hâlâ onu izleyen adamı süzdüğünde, zayıflamış olmasıyla kalbi kırılmıştı.

Fernando'nun bu haliyle içi acımıştı Barış'ın. Fernando'nun da ondan aşağı kalır bir yanı yoktu.

O da Barış'a büyük bir acıma ile bakmıştı. Kendisine ve ona bunu yapmaya çalışanlara lanet etmiş, ellerini yumruk haline getirmişti.

Her şey onun yüzünden değildi. Her iki tarafın hataları ve fedakarlıkları vardı. Barış'ın onu zorlaması, zoruna gitmişti hep.

İkisi de bunun farkındaydı. İkisinin farkında olmadığı tek şey ise Fernando'nun yaptığı fedakarlığın asıl nedeniydi.

Barış, büyük bir utançla gözlerini başka bir yere çevirmiş, Fernando ise onu süzmeyi bırakıp hocaya dönmüştü.

İkisi de birbirini unutmuş gibi davranıyordu. İkisi de kendi şehirlerinde, birbirini kaybetmiş zavallılardı...

___

Çok kısa oldu ama bölümsüz bırakmak istemedim😭😭😭

Uykum var özür dilerim😭😭😭

İyi Okumalar Sevgili Dostum!

-Lizzie

Ying and Yang- Fernando X BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin