Sabah olanlar yüzünden kahvaltımızı bile yapamadan sofradan kalkmıştık; kimsede iştah kalmamıştı. Sidar abinin öfkesi, Diyar abimin sessizliğiyle birleşince kahvaltı hepimize zehir olmuştu. Dedem de konuşmak istediği konuyu haliyle yarım bırakmıştı.
Ben ise merakıma yenik düşüp bu konuyu babamla konuşmaya karar verdim.
Avluda oturmuş, yaptığım kahveyi içerken babamla birlikte sessizce bekliyordum. Konuya nasıl gireceğimi bilemediğim için belki babam anlatır diye bekledim. Ama babamın konuşmayacağını anlayınca sormaya karar verdim.
Tam ağzımı açacakken Rahmet amcam yanımıza geldi:
"Rasim, kalk da Nezirxanların oteline gidip konuşalım. Dünden sonra aramız açılmış gibi görünüyor. Bu adamlara ters düşmeyelim; düşersek bütün Mardin’e düşman oluruz," dedi.Babam ise sert bir tonla, "Sen git konuş abi. En büyük kabahati senin oğlun yaptı! Onların ayağına gitmek sana düşer, bana değil," dedi. Babamı ilk kez amcama karşı bu kadar net konuşurken gördüm. Anlaşılan o ki sabah dedem, amcam ve Sidar abimin Diyar abime karşı olan tutumu babamın hiç hoşuna gitmemişti. Yoksa, babam kimseyi kıracak biri değildi.
"Öyle mi oldu şimdi Rasim? Benim oğlum bu aile için uğraşmıyor mu? Sen de, ben de bu aileden değil miyiz? Hani kardeşlik, hani etle tırnak ayrılmazdı? Oğlumun hatasını böyle yüzüme vurman mı gerekiyordu?" dedi Rahmet Ağa, sinirle.
"Abi, beni de anla. Dün Sidar’ın yaptığı hata bugün bizi geri dönülmez bir yola sokabilirdi. Ben kendi canımdan korkuyorsam namerdim! Ama artık benim de bir ailem var ve onları korumak zorundayım. Bugün seninle gelirim ama oğluna sahip çık. Ne sen eskisi gibisin ne de ben. Bu işlerle uğraşacak gücümüz kalmadı. Bizden geriye Diyar ve Sidar var. Onlar da Mervan Ağa’yla baş edecek kadar güçlü değil; bize güvenip hata yapmalarını istemiyorum."
Babam her ne kadar gönülsüz olsa da haklıydı. Zamanında pek çok kan davasına şahit olmuşlardı ama artık bu meseleler kimseye fayda getirmeyecekti.
"Tamam Rasim, sen bugün benimle gelmeyi kabul ettin ya, ben Sidar’a sahip çıkarım. Merak etme," demekle yetindi koskoca Rahmet Ağa.
(Ne demişler, denize düşen yılana sarılır. Ama buradaki yılan Rasim değil, Rahmet’in ta kendisiydi.)
Konakta beklenen misafirler de gelmişti.
Avşin, annesi ve Rukiye yengesiyle otururken, Nehir ve Kübra misafirlere servis yapıyordu. Odaya eksik olan tek kişi Rozerin’di. Malum, herkesten güzel görünmesi gerekti çünkü kendi aşiretinde en güzel kızın kendisi olduğunu kanıtlaması lazımdı.(Bunu ona telkin eden de annesi Rukiye’ydi.)
Rozerin’in kalbinde zaten biri vardı. İstanbul’da üniversite okurken, yeni tanıştığı kız arkadaşının abisine gönlünü kaptırmıştı. İki yıldır bu aşkı içinde saklıyordu. Herkesin tanıdığı bu kişi "Mervan Nezirxan"dan başkası değildi.
Mervan Ağa, 18 yaşında İstanbul’a üniversiteye gitmiş, mezun olduktan sonra Mardin’e dönmek yerine İstanbul’da kalmaya karar vermişti. Orada oteller açarak işlerini büyütmüş, hatta küçük kız kardeşi Rojda’yı da İstanbul’a aldırıp eğitimine devam etmesini sağlamıştı.
Rozerin, Rojda’yla aynı üniversitede tanışmış, böylece Mervan’ı ilk defa Rojda’yı bırakmaya geldiği gün görmüştü. O günden beri Rozerin’in aklında sadece Mervan vardı. Aralarındaki dokuz yaş farkına rağmen ona delicesine âşıktı. Ama bunu dile getirecek cesareti yoktu. Aileleri arasında yıllardır süregelen arazi anlaşmazlığı yüzünden, bu aşk herkesin dilinde dolanıyordu. Rozerin, Rojda’dan Mervan’ın Mardin’e döneceğini öğrenir öğrenmez soluğu Mardin’de almıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERDEL+18 (Tamamlandı - Düzenleniyor)
General FictionMervan ağa vakit kaybetmeden yatakta uzanan Avşin'in karşısına geçti. "Bacaklarını aç."Avşin, zorda olsa kendini sakinleştirerek, ağlama duygusunu bastırıp bacaklarını araladı. "Mervan ağa eline aldığı erkekliğini okşayarak, sertleşmeye çalışıyordu...