23. Bölüm (4)

19 0 0
                                    

Doğan her zamanki yerine oturmuş, bütün ülkelerin gelmesini bekliyordu. Daha fazla sandalye getirilmişti. Daha büyük bir salona gerek olmamıştı, zira olan salon çok büyüktü.

Aslında baya heyecanlıydı. Iyi bir izlenim bırakmak istiyordu. Ama bunun imkansız olduğu da belliydi. Muhtemelen bu toplantıdan sonra yeni ülkelerden kimse bir sonrakine gelmeyecekti. Belki de kendi toplantı gruplarını kuracaklardı. Acaba onu da alırlar mıydı?

Doğan sandalyeye yaslanıp etrafına bakındı. Şu an oradaki herkes çok daha ciddi görünüyordu...en azından şimdilik. Bu ciddiyeti koruyacakları şüpheliydi.

Gözü yine Herakles'e kaydı. Uyukluyor gibi görünüyordu. Önune döndü.


....


Salom yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Doğan kuzenlerini görünce ayağa kalktı, onları karşılamak istiyordu.

"Naber Kazak?"

Jan onu görünce yüzünde bir gülümseme belirdi.

"Iyidir, sen nasılsın? Görüşmeyeli epey oldu..."

Yıldız araya girdi.

"Eeeee! Tabi Türk Devletleri Teşkilatı toplantısını yılda bir kere yapınca böyle oluyor! Başka zaman görüştüğümüz mü var?"

Doğan güldü. Özbekistan bazen ona Elizabeta'yı hatırlatıyordu.

Ediz bir şey dememiş, sadece gülümseyip başı ile selam vermekle yetinmişti.

Kuzenlerinin arkasında bir ülke sessizce onları dinliyordu. Kendisininki gibi kara saçları vardı, gözleri koyuca bir kahverengi idi. Bakışları sert olsa da sinirli bir hali yoktu.

"Merhaba, benim adım Doğan Sakaoğlu, Türkiye Cumhuriyeti."

Ülke elini sıktı. Soğuk bir havası vardı.

"Moğolistan..."

"Tanıştığımıza memnun oldum efendim. Daha önce hiçbir toplantıya katılmamıştınız sanırsam..."

"Buraya gelmek Wàng'ın fikriydi."

Moğolistan konuşmaya pek istekli değil gibiydi, o yüzden Doğan çok da üstlenmedi.

"Umarım toplantı size hitap eder."

Bu konuşma sırasında Kırgızistan, Akay, salonu süzmekle meşguldü. Açıkçası epey sade bulmuştu. Beyaz ve gri, tek renk açık krem rengi masalar idi.

"Nereye oturalım?"

"Şu sandalyeler yeni gelen ülkeler için getirildi, geri kalan herkesin kendi yerleri var..."

Akay bir ülkenin kendilerine baktığını fark etti, ülke sinirli gibiydi. Sinir değil, hınç. Onun kim olduğunu hatırlamaya çalıştı, bu ülke bir yerden tanıdık da geliyordu. "Sonra o kim diğerlerine sorarım." diye düşündü. Kuzenlerinin peşinden gitti.




.....




Toplantının ortasına kadar her şey iyi gidiyordu ki bir nedenden dolayı toplantı fabrika ayarlarına döndü. Doğan ne olduğunu anlamamıştı bile ve çok mahçup hissediyordu. En azından kuzenlerini toplantıya o çağırmamıştı! Yoksa çağırmış mıydı...?

Jan ve Yıldız ve Ertan "Biz neyin içine düştük?" dercesine bir ifade ile ortadaki karışıklığa bakıyordu, Moğolistan'ın yüzü ifadesiz idi, Akay ise toplantıya olan ilgisini tamamen kaybetmiş, pencereden dışarıyı seyrediyordu. Ediz ona bir bakış attı.

Doğan onlarla konuşmak istiyordu ama Almanya sınıf başkanı misali herkesi susturmaya girişmişti. Şu an onun dikkatini çekmeyi hiç istemiyordu. "Toplantıdan sonra...umarım."

.....



Almanya toplantının düzenini biraz olsun sağlamayı başarmış, temsilcileri susturmuştu ki Herakles elini kaldırdı.

"Evet Yunanistan?"

Herakles ayağa kalktı. Bu ülkeler arasında epey şaşırtıcı bir durumdu, zira o neredeyse asla toplantılara dahil olmazdı, toplantıları uyuyarak geçirirdi.

"Size önemli bir haberi vermek için söz hakkı aldım. Biliyorsunuz ki biz temsilciler arasında sahip olduğumuz aile bağları önemlidir. Yakın zamanda bir kardeşimin daha olduğunu öğrendim."

"Yani? Hepimizin ölmüş akrabaları var. Bu toplantıda herkese ilan edilecek kadar önemli bir şey mi?"

Bunu diyen Cezayir idi.

Herakles onu umursamadan devam etti.

"Bu toplantıya kadar onu bulmaya çalıştım. Elimdeki tüm eski belgeleri araştırdım. Kuzenim Kıbrıs ile günlerce araştırdık. Annem ondan günlüğünün bir sayfasındaki bir satır dışında hiçbir yerde bahsetmemişti. En kötüsünü düşündüm..."

"..."

"...En sonunda Kıbrıs sayesinde onu buldum."

Romano heycanla bağırdı.

"Kimmiş?!"

Almanya içini çekti.

"Helen Cumhuriyeti, bu toplantıyı bölecek kadar önemli bir haber miydi?"

"O hayatta."

Işte bu kimse tarafından beklenmiyordu.

"Antik Yunanistan'ın soyundan gelen biri daha mı hayatta? Peki bunu nasıl öğrenemedik?"

"Bir ada mı acaba? Ama o zaman Yunanistan'ın bilmesi gerekmez miydi?"

Bazı ülkeler ise buna hiç ilgi duymamıştı. Sonuçta Antik Yunan'ın ne onlara ne de atalarına bir etkisi olmamıştı.

"Peki bu kişi kim olabilir? Roma'nın çocuğu değil, orası kesin. Ve Antik Yunan'ın yaşadığı yerden pek ayrıldığını sanmıyor-...."

"..."

Finlandiya duraksadı. Gözü birinde sabitlendi. Anlamıştı.

Herakles herkesin durulmasını bekledi.

"Varlığını bile bilmediğim kardeşim Doğan Sakaoğlu, Türkiye Cumhuriyeti."
Ve dosdoğru Doğan'a baktı.

".....Ona Afrodit'in onu kullandığını söylemiştim. Görümcemi bilmez miyim ben? Kardeşimden ayrıl_ığı için kafasını dağıtacak birini a_ıyordu. O ise bunun kalıcı olacağını sandı. Belki oğlu için kalır sandı, bi__miyorum. Afrodit'in yüzlerce yıllık ilişkisini kesip atacağına inanmasına mı yoksa ondan olan, hele ki ondan olan oğlu için kalacağını düşünmesine mi söyleneyim?
Sırf _nla ti____ yapıyorum diye Papalık tarafından cehennemlik ilan edildim, Afrodit gibi çıkarına düşkün b_risi onla birlikte kalmazdı. Neyse, olan oldu artık."

Güney Kıbrıs kopuk sayfanın fotoğrafını çekip onu sakladığı kitabı kapadı.








,

Rastgele countryhumansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin