Firavun'un bizi hapishanede bırakıp gideli tam 1 saat olmuştu ve bu süreç içerisinde birçok kişiyle arkadaş olmuştum. Mano ve benim dışımda daha bir sürü kişiler vardı hapiste. Burası o kadar kirliydi ki yere oturamadım bile ve bundan hoşnut olmayan Mano en sonunda dayanamayıp konuşmaya başladı."Umay artık otursan diyorum, sürekli aynı yerde volta atıp duruyorsun benim bile başım döndü artık"
"Ne, hayatta olmaz asla oturmam ben yere şimdi böcek falan çıkar çığlığı basarım ben hiç uğraştırma beni!" bu söylediğime Mano da dahil herkes güldü.
"Umay hadi inat etme bacakların ağrıyacak. Otur hadi "
"Üfff amma söz söyledin ha, iyi oturdum al yeter ki sus artık!" dedim ve yere istemeye istemeye oturdum. İnşallah bir böcek falan çıkmaz derken bacağımın üstünde bir şey hissettim. Yavaşça bacağıma baktığımda onun hamam böceği olduğunu gördüm. Hamam böceğinin bacağımda hissettiğim anda çığlığı basıp aniden ayağa kalktım ve böceği üstümden attım.
"Ulan Mano senin yüzünden hepsi, ne güzel duruyordum ayakata ya offf!!" dediğimde herkes kahkaha atıyordu etrafımda bana bakarak. Mano'nun bile gülmekten gözlerinden yaşlar geldi.
"Gül gül, hayat sana güzel zaten"
"Ne yapabilirim ki çok komiksin Umay. Gülmemek elde değil"
"Evet biraz öyleyim" diye sırıtarak demirliklere tutundum. Her ne kadar oturmak istesem de hamam böceği beni çok kötü etkiledi ve bir daha yere oturmak istemedim. Resmen bu yaştan sonra travma yaşamıştım şaka gibi.
Yarım saat sonra kapının kilitleri açılmaya başladı ve içeriye dört tane asker girdi.
"Herkes ayağa kalkıp toparlansın hadi herkes iş başına!!!" dedi bağırarak ve kalkmayanları kolundan tutup zorla kaldırıyorlardı. Nasıl bir yere düştüm ben böyle.
* * * * *
Güneşin altında çok çalışmaktan ter basmıştı heryerimi artık ve çok yorulmuştum. Askerler kürekleri elimize verip toprağı kazmamızı istemişlerdi artık ne arıyorlarsa muhtemelen altın veya hazine gibi bir şey arıyorlardı ve kendi ayak işlerini bizlere yaptırıyorlardı.
"Mano daha ne kadar kazıcağız acaba, sıkılmaya başladım artık!"
"Askerlere göre biz bir köleyiz ve bizi insan olarak görmüyorlar maalesef. O yüzden uzun bir süre kazabiliriz"
Şaka mıydı bu Tanrı aşkına, ne demek insan muamelesi görmüyorlardı. Burada saat bile yoktu kim bilir daha ne kadar kazıcaktık yerleri. Düşünmeyi bırakıp yerleri kazma işine geri döndüm ve kazarken gözüme parlayan bir altın takıldı. Kimseye haber vermeden kazmaya devam ettim. Bu bir kılıçtı, altından yapılmış bir kılıçtı bu ve mücevherlerle süslenmişti. Soyluların ve zenginlerin kullandığı bir kılıçtı bu çok belliydi. Peki böyle özel bir kılıcı kim neden toprağa gömer aklım almıyordu.
Kılıcı dikkatli bir şekilde elime aldım, vay canına bu gerçekten çok lüks ve özel kılıçtı. Mano yanıma geldiğinde bana şok olmuş gözleriyle bakmaya başladı.
"Umay! Bu kılıcı nereden ve nasıl buldun?!"
"Toprağı kazarken gözüme takıldı, çıkardığımda ise kılıç olduğunu gördüm. Çok özel bir kılıca benziyor, soyluların kullandığı gibi hatta onlardan bile daha iyi! Kim neden böyle bir kılıcı toprağa gömer ki?" Mano'ya baktığımda rengi solmuştu resmen. Ne oldu, üstelik kılıca bakıyordu. Kılıç hakkında muhakkak birşey biliyordu bundan son derece emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Firavun'un Cariyesi
Historische RomaneYarı Türk yarı İngiliz Umay abisi ve gezi arkadaşlarıyla birlikte Mısır'ın Başkenti Kahire'de antik yerleri geziye çıkmışlardı. Umay tesadüfen arkadaşı Jimmy ile birlikte Firavun'un mezarını bulurlar. Umay mezarlıkta gördüğü altın renkli yıl...