iyi okumalaar
yaklaşık beş dakikadır salonda, ülkü ve büşra ile bir anda kaynaşan zehra'nın yanında oturmuş sütlacımı yiyordum. sessizdim, sadece onları dinliyordum. sütlaç bittiğinde boş kaseyi solumda kalan masaya bıraktım.
"siz ne öğretmenisiniz?" diye sormuştu zehra tam o sırada.
"ingilizce öğretmeniyim ben." dedi ülkü ve büşra'yı işaret etti. "o da matematik." çok farklı üç insandık aslında.
"hande'yle çok dalga geçeriz, en kolay senin işin diye. kızıyor öyle dediğimizde."
"çünkü benim branşımı ezikliyorsunuz." sonunda dilimin bağını çözebilmişti ülkü.
bu konuda kesinlikle hassastım. onların ki meslekti de benimki değil miydi yani?"öğrenciler senin dersinde ders kaynasın diye havaya uçak atmıyor ama." büşra homurdandı.
"öğrencilere kendini sevdirseydin o halde."
büşra'yı susturmayı başarmıştım. bu konuda asla geri adım atmam."ya sence, savaş nasıl biri? hep hande'den dinledik bir de senden dinleyelim. farklı bir bakış açısından." ülkü'nün yüzündeki küçük gülümsemeden nefret etmiştim. ne duymak istiyordu ki?
"savaş'ı yakından tanıyorum, arkadaşız uzun süredir. kavga etmişliğimiz de çok var ama günün sonunda barıştık hep. hande'yi de az çok gözlemledim. ikisinin bu ilişkiyi uzun süre yürütebileceğini sanmıyorum."
bana bakarak kendinden emin konuşmaları arkadaşlarımı bile bir süreliğine afallatmıştı. bu kadar tok bir cevabı beklemiyor olmalılardı.
"neden peki?" diye sordu büşra.
"bir gün hande sizi de getirsin, bizimle takılın. ne demek istediğimi belki anlarsınız."
dudaklarımı birbirine bastırıp ayağımı sallamaya başladım. söylediklerine ihtimal vermediğim halde niye huzursuz oluyordum ki?"bana müsaade," zehra kalkmak istediğinde ülkü hemen atıldı.
"bırakmam."
"tatlı bahanesi son buldu çünkü yedim." dedi zehra gülümseyip ayağa kalkarken. bacak bacak üstüne atmış, üstteki bacağımı sallıyordum. ülkü ve büşra, tanıştığıma memnun oldum adlı konuşmalarını sürdürüyorlardı. sonunda vedalaştıklarında ayağa kalktım geçirmek için. çünkü arkadaşlarım bunu isteyerek oturmuşlardı. beni sinir etmekte üstlerine yoktu. zehra'nın peşinden giderken bu defa temkinliydim. olur da durursa, çarpmamak için biraz daha mesafe bırakmıştım. önüne geçip kapıyı açtığımda gülümsedi.
"misafirperverliğine hayranım."
geldiğinden beri yaptığım tek misafirperverliğim buydu. bu yüzden dalga geçtiğine emindim.
"kusura bakma kızlar yüzünden farklı düşündün ve hayal kırıklığı gibi oldu. özür dilerim." bunu yapmam gerektiğini biliyordum, nezaketen değildi bu sözler. gerçekten bir özrü hak ediyordu. "gelmen beni rahatsız etmedi ayrıca. zaten ben de sana geldim, ödeşmiş olduk. yani sen zorla götürdün gibi oldu. pardon, aslında olmadı çünkü izin aldın ama-" gülmeye başlaması ile sustum. ne yapıyordum acaba. dakikalardır suspus otururken en olmayacak zamanda çenemi tutamıyordum.
"özür diledikten sonra keşke dursaydın bende sorun değil diyebilseydim."
"doğru." diyip güldüm bende. ne salağım ama gülüşümdü bu.
"her şeye rağmen seni gördüm bu güzeldi. sorun yok o yüzden. senin suçun değil." yüzüme doğru eğilirken gözlerime bakıp bir tepki bekledi. ama o bana gitgide yaklaşırken durdurmak ya da geriye çekilmek gibi bir eylemde bulunmadım. kalakalmıştım olduğum yerde, hareketsizdim. yanağıma uzanıp öptüğünde gözlerimi kapattım. dudaklarım kıvrılmak üzereyken o benden uzaklaşıyordu. kendime hakim oldum. olabildiğim kadar. hayır, bu normal halimdi. öyle olduğunu umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
meddle about,, hanzeh
General Fiction- sevgilimden uzak durmanı rica edeceğim, anlayışla karşılayacağını düşünerek. + ben sana bakıyordum :)