Ezilmiş, solmuş bir küçük Nilüfer Çiçeğiyim ben. Dağların arasında karlar yağmış üzerime. Kimsesiz, yetim kalmış bir çocuğum ben. Hayatımın en derin yaralarına, soğuk ve acı gibi yapışmış bu beyaz örtü, içimdeki sıcaklığı örten bir Kar Tanesiyim ben. Gözlerimdeki ışıltı, hayallerin gölgesinde kaybolmuş bir ruhum ben.
Düşlerimde, bir gün baharın sıcak rüzgarıyla uyanacağım ve yeniden parlayacağım hayalini taşıyorum ben, içimdeki bu derin acı, bir gün geçer mi, bilmiyorum. Ama yine de, bir umut var; belki de bir gün, bu yalnız dağların arasında, bir kalp beni fark eder ve hayatıma renk katar diye bekliyorum ben.
.
.
.
.İhanet.. Ruhun en derin köşelerine saplanan bir bıçak gibidir; acısı, bir anlık bir yanlış anlaşılmanın ötesinde, yürekte yankılanan bir çığlık oluşturur.
Bir zamanlar, en yakınımda olan kişinin bana arkasını döndüğünü hissettiğim o an, zamanın durduğunu düşündüğüm o andı. Teyzem sandığım o kişi, belki annemin yerine koyduğum, belki oldukça güvendiğim, hiç düşünmeden ölümün kollarına itti beni. Sonrası ise çok karanlık. Zihnim oldukça bulanıktı.
Yüreğim, bir kargaşa içinde çarparken, o an, bütün dünya sessizleşti. Gözlerimdeki yaşlar, düşen birer yaprak gibi süzüldü; Orhan'ın bakışlarını hatırlıyorum, her ne vakit canı yansa al al olan gözleri ile bakardı. Suyu içtikten hemen sonra boğazım düğümlendi ve ben, gerçekten nefes alamadım. Azrail'in soğuk nefesini ensemde hissettim. Belki ruhumu teslim etmedim ama can çekmiştim resmen.
Gözlerimi zorlukla araladım. Karanlığın içinde kaybolmuşken, etrafımda ki beliren bu aydınlık göz kamaştırıcıydı. Yavaşça, kendimi toparlamaya çalıştım. Gözlerimi bir kez daha kırpıp, açtım. Derin bir nefes aldım, temiz hava içime çektim ve nefeslerimi düzene sokmaya başladım.
Gözlerim, Bala Hatunu buldu. Zorlukla dudaklarımı araladım ve, "Su," dedim. "Su verir misiniz?"
İçinde su dolu olan sürahiye uzandı ve demir tasa döktü suyu. Her zamanki gibi kırmızı kisvesi üzerindeydi. Bir ana şefkatiyle yanaştı ve elini enseme götürüp, demir tası dudaklarıma yasladı. Su, sıcak ve kuru boğazımı serinletirken, gözlerimdeki bulanıklığın biraz daha kaybolduğunu hissettim.
O an, sadece suyun değil, aynı vakitte Bala Hatunu'nun varlığının da ruhuma bir can suyu gibi geldiğini fark ettim.
Yudum yudum içtiğim su, bedenim kadar ruhumun da susuzluğunu giderdi. "Teşekkür ederim," dediğimde sesim titrek ama oldukça içtendi. "Beni yalnız bırakmadığınız için."
O, gülümseyerek başını salladı. "Her vakit buradayım," dedi. "Karanlık vakitler geçer, yeter ki sabredesin. Umut, en zor zamanlarda bile yanında olacaktır."
Bu sözler, içimi bir nebze olsun hafifletti. Teyzemin oyunlarından sıyrılmak için bir adım atmıştım. Şimdi, bir nebze daha umutla, sıcak bir güne uyanmanın eşiğindeydim.
Bala Hatunu izlerken, onun sadece benim için değil, birçok insan için bir ışık kaynağı olduğunu anladım. Merhametli ellerini göğsüme koydu ve, "Çok şükür kızım," dedi gülümseyerek. "Günlerdir uyursun."
İçimdeki yorgunlukla derin bir nefes verdim. "Bir aksilik olmadı, değil mi?" Diye sordum. Kurduğumuz oyunu kastederek.
"Yok yok, olmadı." Dedi aynı şefkatle. "Oyunumuz tuttu, herkes seni öldü sanır."
Rahatlamış bir şekilde nefes verdiğimde devam etti. "Bi' gecikince korktuk amma," elini boynuma koydu ve ateşimi ölçtü, "Alaaddin'im olur demişti zaten." Gözleri biraz endişeye karıştı ve, "Lakin, bir ağrın sızın yok değil mi?" Diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nilüfer Çiçeği - Bir Sevda Meselesi
RomanceEzilmiş, solmuş bir küçük Nilüfer Çiçeğiyim ben. Dağların arasında karlar yağmış üzerime. Kimsesiz, yetim kalmış bir çocuğum ben. Hayatımın en derin yaralarına, soğuk ve acı bir örtü gibi yapışmış bu beyaz örtü, içimdeki sıcaklığı örten bir Kar Tane...