"Hançer."

168 6 12
                                    

"Öldürmek için silah, hançer mi olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Öldürmek için silah, hançer mi olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?"

Victor Hugo

.
.
.
.
.
.

Düşmanların gürültüsü, savaşın dehşeti etrafımda dönerken, ben sadece Orhan’ın kaybolan sıcaklığını hissetmeye çalıştım. Her yer karanlıktı ve ben sadece onu görüyordum. “Beni bırakma,” dedim bir kez daha, ama bu sefer, sesim bile kayboldu. Kollarımda kaybolan hayat, bir anlık bir düş gibi uçup gitti. Kanlı ellerimle onun elini tuttum ve kafamı eğip bir buse kondurdum sonra kafamı eline yasladım ve “Seni seviyorum, Orhan,” diye fısıldadım, gözlerim kapalıyken. "Beni bırakma..."

Haykırışlarım, cihanı titretircesine yankılanırken, Kafamı Orhan’ın elinden kaldırıp etrafa toplanmış Bizans askerlerine doğru kükredim: “Kim cüret etti buna?! Kimin köpeğisiniz?!”

Askerlerden birinin sesi, içlerinden en önde gideninin, sert bir tonla belirdi: “Holofira Hatun.” Diğerlerinden mütefakıf giyimi ile, onun komutan olduğunu anlamak güç değildi. “Sizi götürmemiz icap eder. Amcanız Nicholas emretmiştir.”

Askerlerin haşin bakışları arasında bir an donakaldım. İçimdeki öfke dolup taşarken, ayağa kalktım ve dizlerimin titrediğini ancak o zaman fark ettim. Hızla ilerleyip konuşana doğru kanlı ellerimle sert bir tokat indirdim. “Ben zaten gelecektim, soysuz! Ona neden zarar verdiniz?!” Kendimi tutamayıp yakasını yakalayıp onu sertçe ittim. “Sen kimsin ki Osman Bey’in oğlunu yaralasın he?! Bu duyulunca neler olacağını bilmez misin?!”

Bu durumu beklemediği, yüzündeki şaşkınlıktan belliydi. İki adım sendeleyerek, kanlı yüzünü elinin tersiyle sildi. “Komutan Nicholas,” dedi hiddetle, ancak durup sakin bir sesle devam etti. “Olacak her şeyi göze aldıklarını bildirdiler. Sizi alıp gitmemiz gerekiyor.”

Gözlerimi, yaralı Orhan’ın bedenine çevirdim. Eğer biraz daha öyle beklerse, her şey için geç kalınacaktı. Yüreğimde, bir sızı hissettim; bu sızının ağırlığı, beni içten içe kemiriyordu. “Onu bırakmam mümkün değil!” diye inledim.

“Bu savaşın ortasında, bu şekilde direniş gösterecek cesareti gösteren bir Hatun az bulunur,” dedi, tehditkâr bir sesle. “Fakat böyle olursa sizin ve onun hayatı tehdit altındadır.”

“Hayatımın tehdit altında olması, beni korkutmaz,” dedim kararlılıkla, içimdeki cesareti toplamaya çalışarak. “Onu Kayı Sarayı’na bırakacaksınız!”

İçlerinden biri, “Bu çok tehlikelidir!” diye itiraz etti. Bu onlar için tehlikeliydi evet ama benim umurumda olan tek şey, Orhan’dı. Askerlerin başı bana döndü ve, “Evet,” dedi. “Bu tehlikeli çünkü-...”

Sözünü kestim, “Çünkü Osman Bey sizi yaşatmaz,” dedim. Sesim kararlı çıkıyordu ama içimdeki acı tarif edilemez bir derinlikteydi. Orhan’ın durumu her geçen an daha da kötüleşiyordu.

Nilüfer Çiçeği - Bir Sevda MeselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin