Savaş

3 0 0
                                    

SAVAŞ

Savaşlar başlamıştı.

Herkes ölüydü.

Artık yaşamak için neden yoktu.

Gökyüzünde gürültüyle uçan jetler, kara bulutlar arasında hızla süzülüyordu. Yüksek irtifadan bırakılan füzeler, hedefe doğru kıvrılarak ilerliyor, ardından devasa patlamalarla yerin birkaç metre altına bile ulaşacak kadar derin kraterler açıyordu. Patlamanın yankıları gök gürültüsünü andırıyor, titreşimler kilometrelerce öteden bile hissediliyordu. Zırhlı tanklar, şehir sokaklarında beton binaların arasından yavaş ama kararlı adımlarla ilerliyor, namluları sanki her an bir tehlikeyi yok etmeye hazır gibi etrafı tarıyordu.

Siperlerde, modern askerler tam teçhizatlı halde ellerinde otomatik tüfeklerle mevzilenmiş, radarlarla ve termal kameralarla düşmanı izliyordu. Kulaklarında sürekli komuta merkezinden gelen telsiz sinyalleri ve taktiksel emirler çınlıyordu. Dronlar havada sessizce dolaşıyor, yüksek çözünürlüklü kameralarıyla düşmanın her hareketini kaydediyordu. Aniden bir drone yere yaklaşıp nokta atışıyla bir düşman aracını imha ederken, diğerleri durmaksızın gözetlemeye devam ediyordu.

Uzakta, zırhlı personel taşıyıcılar hızla yollarda ilerliyor, askerleri çatışma bölgesine taşıyordu. Onların korumasında ilerleyen piyadeler, etraflarına dikkatle bakarak her an bir tuzağa düşme ihtimaline karşı tetikteydiler. Sis bombalarının beyaz bulutları sokakları kaplamış, görüş mesafesini kısaltmıştı. Keskin nişancılar, yüksek binaların köşelerinde gizlenmiş, termal dürbünlerle düşmanı hedefliyor ve tek atışta savaşı değiştirecek kadar kritik müdahalelerde bulunuyordu.

Helikopterlerin pervanelerinin çıkardığı sesler, alçak irtifada süzülen bu dev makinelerin varlığını sürekli hatırlatıyor, ağır makineli tüfeklerle düşmana ölüm yağdırıyorlardı. Yer yer, yanıp sönen acil durum ışıklarıyla tıbbi tahliye araçları, yaralı askerleri hızla savaş alanından çıkarıyordu. Ancak kaos her yerdeydi; şehir, modern savaşın amansız dişlileri arasında yavaş yavaş yok oluyordu.

Kan göletinin ardından geçilen her bir adım yaşamayı daha da zorlaştırıyordu. Kanların gri bulutlara yansıttığı yüz, ölen askerlerden başka bir şey değildi.

Burada bulunmak aptallıktı. 

Kan göletinin üstünden geçen 3 çift ayak etrafa sıçrattıkları kanın farkında değillerdi. Dayanamadan küçük ayakların sahibinin ayakları yerden kesildi. 2 çift ayak kanların etrafında koşuyordu.

2 genç kız etrafta koşuşturuyorlardı sığınacak bir yer arıyorlardı. Bir kızın elinde küçük bir çocuk vardı. Kumral saçları kızın kollarından aşağıya dökülüyordu bir tarafta kırmızı ayakkabıları sallanıyordu. 

Savaşın gölgesi üstüne çökmüş biri diğerinin sırtını sıvazlıyor geçeğini umut ediyorlardı. Umudun yeterli olmadığını yanında ki binadan gelen patlama sesi ile anladılar. Her duyulan siren sesi sisli dumanları ezip geçiyor adımları zorlaşan herkesi zorluyordu.

Koşmaktan yorulmuş 2 kişi birinin omuzlarında kardeşinin yükü vardı onu korumalıydı o daha 7 yaşındaydı. 

Savaş sınır tanımamaya devam ederken üstlerinden geçen uçaklar, yanlarında patlayan binalar, bir taraftan siren sesleri, gri dumanlar ve merceklerindeki alevin haykırdığı tek bir şey vardı; 

Savaşta her yol mübahtır. 

Nefes nefese kaldıkların da iki beton yığının arasında daha güvendelerdi en azından öyle olduklarını ümit ettiler. Bir betona eğildi ve yaslandı kardeşini yanına oturtturdu. Çok korkmuştu yüzünden akan terler bunu fazlasıyla belli ediyordu. Bir adım daha atacak hali yoktu ama savaştaydı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 28, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Savaş ve Adalet; iki yürek bir destanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin