Bol yağli parali mi amına

219 31 6
                                    

"Lan oğlum yarım ekmek nasıl yetmiş beş milyon? Kapıya yazmışsınız otuz beş milyon!"

"Bol yağlı istedin ama."

"bol yağlı parali mi amına?"

Az önce dönen muhabbeten kaynaklı herkes benim gibi bu piknik işine gerçekten gerek var mıydı diye düşünüyordu. Herkesin akıl sağlığı için keşke başka bir şey için iddiaya girselerdi.

Fakat Emre abimin ağzından söz çoktan çıktığından şuan bu yeşilliğin üzerinde duran herkes bu zulume mahkumdu. Piknik sonunda katliam falan çıkmazdı umarım. Bu ekipten beklenirdi. Hele ki şu bana sırıta sırata bakan, sırat köprüsünde olsak iteceğim, susuzluktan su isterken o suyu o'na vermek yerine abdest alacağım kişiden, alası beklenirdi. Sonuçta kavga etmeyi hobi edinmişti bugünlerde.

"Kerem abi zaman kötü kolla götü."Arda'nın kulağıma eğilip fısıldamasıyla hemen kendimi çektim. Hayır bu çocuk nereden öğreniyordu böyle şeyleri? Ayrıca o da ne demekti?

"Senin ağzına acı biber mi süreyim ben illa?" Arda dediği şeyden utanmış gibi dudak büzdüğünde saçlarını karıştırdım, yavru köpek gibi çocuktu yeminlen.

"Kerem gel sofraya yardım et lan!" Emre abim mangal başındaki Volkan abiye güya yardım ederken bana seslenmişti, en azından birimiz sofrayı sermeliydik yoksa birazdan Mert açlıktan hepimizi yicekti.

Ayağa kalktım ve sofrayı masaya serdim, canım arkadaşlarımdan biri bile yardım etmeye gelmemişti, Barış şuan sarı kolasını yudumlayıp İsmail'e bakarken İsmail Barış'ın bakışlarından korkuyordu, bana da böyle baksalar bende korkarım açıkcası bildiğin sikecek gibi bakıyordu.

Mert ağacı kemirecek kadar açtı ve Miha'da elini uzatıp 'Al, ısır.'diyordu şakasına ama Mert birazdan açlıktan gerçekten o kolu ısırabilirdi.

Arda, Rıfkı'dan kurtardığı kıymetli topuyla birlikte Ferdi'yle paslaşmaya başlamıştı. Altay bakışlarını benden çekmişti böylelikle, ben zamanında böyle bir mağara adamına nasıl aşık olmuştum anasını satayım?

Salaktım diyerek kendimi motive ettim, sonuçta o geride kalmıştı. Eskisi böyle diye, yenisi de o kadar kötü olacak diye bir şey yoktu sonuçta.

Masaya biri yardımıma gelmişti, az önce Arda'lara bakan Altay sanırım şimdi o tarafa bakmamak için bana yardım etmeyi seçmişti. Hayır yani kafasına tabak yiyeceğini biliyor ama yinede geliyor SIRIK.

"Gerek yok, ben yaparım."Masaya doğru getirdiği tabağı eline temas etmemeye çalışarak aldım, elimde eldiven yoktu sonuçta. Aldığım tabağı masaya koyarken o bana kaşları havada, her zamanki gibi alayla bakıyordu.

Zaten ben onun sadece bu surat ifadesini görmüştüm yüzünde, hep bir alay vardı bana bakarken asla ciddi olamazdı. Beni ciddiye aldığı falan yoktu yani, özür diliyordu ama hatasına hala devam ediyordu. Beni kıran sadece o sözler değildi, sözleri de gerçeği ortaya koyuyordu ama bakışları sözlerinden daha da kırmıştı beni bugüne kadar. Bir insan neden böyle sebepsiz yere tiksinerek gibi bakardı ki?

"Yardım etmezsem birazdan Mert hepimizi yiyecek."Bir tabak aldı ve bana yardım etmeye devam etti, haklı olduğu için ve bu masayı tek başıma kurmak istemediğimden bir şey demedim. Yüzüne bakmak istemiyordum çünkü bakmadan onun yüzünde nelerin değiştiğini, nasıl hissettiğini anlayacak kadar tanıyordum o'nu. Şuan neye sinirlendiğini de biliyordum, eskiden onun hakkında her şeyi öğrenmiştim ve bu zamana kadar unutmamıştım.

Gerekli olan her şeyi at gereksizlikleri hep aklında tut zaten amına koyayım.

"Kerem."Tabağı yerleştirdikten sonra elini masaya dayayıp, yüzüme biraz yaklaştı. Uzak mesafe ilişkimizden kaynaklı eğilmişti."Bak-"

"Her zaman aynı konu."Her karşılaştığımızda ya da yazıştığımızda konuştuğumuz tek bir şey vardı 'Affetmek.'Eski aşık Kerem olsaydı o bile bıkardı, hayır birde bu peygamber sabrı nerden geliyordu?

"Affetsen başka şeylerde konuşuruz ama inadın bitmiyor ki amına koyayım."Haklıymış gibi üste çıkmasıyla sinirle gülümsedim, birazdan bir tabağa uzanıp kafasında kırıcaktım ve olan o tabağı aldığımız paraya olacaktı.

"Ben mi inatçıyım?" Kendimi göstererek sorduğum soruyla pişkin pişkin gülümseyip kafa salladı, ben o kafayı kopartmaz mıyım lan?! "Kanka salsana sen beni o zaman?"

"Yok."Yüzündeki o ifade ne kadar inatçı olduğunu gösteriyordu, ben o'nu tanıyordum ama o beni tanımıyordu. Bende inatçıydım ve o'nun bunu fark etmesini sağlayacaktım."Sen beni affetmeden bitmeyecek bu darlama, benden bıkman umrumda değil."

Eğilmesinden kaynaklı burnundan aldığı nefes yüzüme çarpıyordu ve yüzlerimizin yakın olduğunu şimdi fark etmeye başlamıştım, kalbimin hızlı hızlı atmaya başlamasıyla çakmıştım olayı. Bu temas sinirimi bozmuyordu istediğim gibi, hoşuma gidiyordu ve bu da demekti ki hemen sosyal mesafe koymalıydım araya. Sonuçta korona azalsa da bitmedi değil mi?

Kafamı çevirdim ve sofrayı sermeye devam ettim, az önceki ciddiliği kaybolmuş yine alay etmeye başlamıştı benimle. Yaptığım her hareketi aşağılamasa içinde uçuk çıkıcak şerefsizin.

Yüzündeki o gülümsemeyi eskiden görsem kalbim dayanmazdı ama şimdi o gülümseyince benim bir daha gülümseme isteğim olmuyordu, yani demek istediğim o kadar iticiydi ki beni her şeyden soğutuyordu.

"Ah!" Gelen sesle herkes garip bir ifadeyle sorgulamaya başlamıştı, kafamı Miha ve Mert ikilisine çevirdiğimde az önce o sesin neden çıktığı anlaşılmıştı.

Mert Miha'nın kolunu ısırmıştı.

...


Oylamayı unutmayınn

At gibi giden it gibi döner ¦¦AlkerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin