Anılar insanı ayakta, hayatta tutan şeylerdir. Mutluluk, hüzün, güzellik, kötü olan şey... Her şey anılar da gizlidir. Bir nesne, bir yüz, bir bakış... Bazı şeyleri hatırlatabilirler insana...
Güneş tam tepedeydi. Larfeal bu bunaltıcı sıcaklıkta ormanda yürüyordu. Kafasında hala bir takım sorular vardı. Kafası karışmış ve dikkatsiz şekilde ormanda yürüyordu. O esnada kafasında belirlediği bir amacı vardı. En yakın köye gidip haritadaki Marusca Köyü'ne dair bir ipucu bulmakdı. En yakındaki köy Cartage Köyü'nden yaklaşık 30 dakika uzaklıktaydı. Belindeki çift başlı yılan sembollü kılıcı, hayvan postundan yapılmış yeleği, pantolonu ve deri ayakkabılarıyla yollara düşmüştü Larfeal.
Yaklaşık 30 dakika sonra Cartage Köyü'ne en yakın olan Whitehill Köyü'ne gelmişti. Oldukça sakin bir köydü. Etrafta çocuk yok, neredeyse komple yetişkinlerden oluşan bir köydü. Köyün kenarındaki ırmak güzellik katıyordu köye. Etrafta tuhaf gözler onu izliyordu, hayır aslında yaşından oldukça büyük gösteren tam takım kuşanmış bir çocuğu izliyordu etraftaki tuhaf gözler. Bu kendisini daha da olgun hissetmesini sağlamıştı. Larfeal etrafta gördüğü insanlara Marusca Köyü'nü bilip bilmediklerini sordu, çoğu kişiden hayır yanıtını aldı. Gabriel isminden de aynı cevapları almıştı.
Güneş iyice tepesine geçmişti, vakit kaybetmek istemiyordu. Yoluna devam etmeden önce biraz dinlenmek istedi, nehir kenarına inip su içip matarasını doldurdu. Taşın üstünde dinlenirken bir anda irkildi.
"Hey evlat!" diye seslendi yabancı bir ses.Karşısında yaşlı bir adam vardı. Ak saçları görünce ilk başta Dreson olduğunu düşündü, kalbini büyük bir sevinç kaplamıştı ama o olmadığını anlayınca sevinci kursağında kalmıştı.
"Evet" diyerek merakla cevapladı Larfeal.
"Bu halin nedir, neden böyle giyinip kuşanıp yollara düştün?"
"Marusca Köyü'nü arıyorum, daha doğrusu Marusca Köyü'nde yaşayan Gabriel isimli birini."
"Adamı öldürmeye mi gidiyorsun, ne bu hal?" diye ekleyip kalın sesiyle güldü yaşlı adam.
"Hayır..." diyerek duraksadı.
"Sadece köyümüzde başımıza gelenlerden sonra Marusca Köyü'ne gitmeye karar verdim, yolda tehlikelere karşı hazır olmalıyım, değer verdiğim bir ihtiyarın güzel bir öğretisiydi bu. Bunu gerçekleştirerek onu onurlandırmak isterim."
"Anlıyorum genç adam, demek dün gece yükselen alevler sizin köyünüzden geliyordu."
"Evet... Artık gitmeliyim" dedi Larfeal.
"Dikkat et kendine genç adam, umarım aradığını bulursun" diyerek gülümsedi.
Larfeal bu köyden bir ipucu bulamayacağını anlayınca yeniden kendisini yola koyuldu. Sıcak bir nebze olsun etkisini gidermişti, saat ilerliyordu. Elindeki haritaya da pek güveni yoktu. Haritaya göre büyük bir ormana açılıyordu burası. Haritadaki isime göre burası Yasak Orman'dı. Yasak Orman'da ilerliyordu Larfeal. Ağaçlar oldukça tuhaf gelmişti ona. Bir önceki yürüdüğü ormandaki gibi canlı değillerdi, tuhaf bir sessizlik vardı. Ormanda tek olmaktan korkmuyordu, içindeki genç savaşçı uyanmış gibiydi sanki. Geceyi tek başına burada geçirebilirdi.
Hava hafiften kararmaya başlamıştı, Yasak Orman boyunca ilerliyordu. Haritaya göre bu ormandan sonra başka bir köy daha vardı ama ismi yazmıyordu. Merak da etmiyordu açıkcası tek isteği o köyü bulabilmekti. Bir anda durdu, bir şeylerin ters gitmediğini farketti. Bir şeyler seziyordu. Larfeal elini kılıcına götürdü, kendisini savunmayı biliyordu. Yakın dövüş eğitimi almıştı, bununda burada işe yarayacağını düşünerek kendisini olası bir tehlikeye hazırlamaya çalışıyordu. Yavaş ve dikkatlice etrafına bakıyordu. Daha iyi görebilmek için gözlerinin önüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. İlerdeki ufak çalılıkta bir ses duydu. Kalbi hızla atmaya başlamıştı. Yavaş adımlarla yaklaşıyordu. Larfeal fizikli vücuduna ve yeteneğine güveniyordu. Kılıcını kınından çıkardı ve yavaşça çalılığa doğru yaklaştı. Aniden çalılığa doğru kılıcıyla bir hamle yaptı. Deri parçalanması sesiyle birlikte acı bir inilti sesi duymuştu...
Hava kararmıştı artık. Larfeal dinlenmesi gerektiğini düşündü. Ateş yakıp avladığı küçük kurtu kızartıyordu. Kurdun eti oldukça lezzetliydi, güzel bir ziyafet çekiyordu. Dinlenmek için sırtını yakınındaki geniş bir ağaca verdi. Anılarını düşünüyordu, güzel zamanlarını düşünüyordu. Babası yerine koyduğu ihtiyar adam Dreson'u düşünüyordu... Ateşin sönmesiyle birlikte bir anda irkildi. Hemen ayağa kalkıp kılıcını ani bir hızla kınından çekti. Kından çıkan metal sesi kulaklarını hafif çınlatmıştı. Kılıcını ileriye doğru uzatmış vaziyette etrafında dönüyordu. Sırtını yasladığı ağaca hala çok yakındı. Ağaçtan gelen büyük bir çığlık sesi sanki kulaklarını sağır etmişti. Çantasını alıp elinde kılıcıyla birlikte koşmaya başlamıştı. Karşısına çıkan ağaçlar artık iyice çürük, deforme olmuş gibiydi, neredeyse hepsi şekilsizdi. Oldukça ürkmüş vaziyette hızlıca hareket ediyor, etrafını kontrol etmeye çalışıyordu. Çantasından aceley bir meşale çıkardı ve panik halinde yakmaya çalıştı. Epey uğraşmıştı, kendisini güvende hissetmiyordu ama etrafını görmek için bu şarttı. En sonunda ufak bir ateş yakmıştı paçavraya sarıp ateşi kuvvetlendirmişti biraz olsun. Nefes nefese etrafına bakarken yanındaki ağacın sarmaşığının ayağına doğru hareket ettiğini farketti ve ani bir refleks ile ayağını kaçırdı. Sol tarafından gelen sarmaşığı geç farketti ayağına dolanmıştı bile... Kılıcıyla sarmaşığa doğru bir saldırı ile sarmaşığı parçaladı. Elindeki ateş ani hareketlerden dolayı sönmeye yüz tutmuştu, aydınlık kendisini Yasak Orman'daki karanlığa hapsediyordu. Ateş söndüğünde Larfeal bir anlığına yolun sonuna geldiğini düşündü. Ay ışığından başka bir şey göremiyordu. Etrafında dolaşan sarmaşık seslerini duyuyor acemi ve kontrolsüzce sağa sola sallıyordu kılıcını. Tam ümitlerinin tükendiği anda aklına Dreson'un söylediği söz geldi.
''Her zaman bir ümit vardır...''
''Neredesin ihtiyar neredesin!'' diye öfkeli ve umutsuz bir şekilde söyleniyordu. Artık başına gelecekleri bekliyordu. Ani bir ışık patlamasıyla birlikte irkildi, havadaki büyüyü hissediyordu. Uzun boylu, orta uzunlukta siyah saçıyla orta yaşta bir adam belirmişti. Elindeki uzun asası ile karanlığı ve aydınlığı birbirinden ayırıyordu. Sarmaşıklar hareket etmiyordu artık, Larfeal'in gözleri adamın omzundaki çift başlı yılan işaretine takılmıştı. Şok içerisindeydi, kılıcını ani bir hareketle adama doğru doğrultu.
''Kimsin sen!''
''Aradığın kişiyim genç adam, Gabriel...''