0.5

0 0 0
                                    

Okula vardığımda önce kantine uğramaya karar verdim. Her zamanki gibi, kantin doluyken diğer öğrencilerin arasında dikkat çekmek istemiyordum. O yüzden şuan alıyordum. İki çikolata, bir tost ve meyve suyunu alıp çantama attım, sonra sınıfa doğru yürümeye başladım. Tam o sırada önümde Ateş’in olduğunu fark ettim. Ben kantine uğradığım için öne geçmişti. Umursamadan merdivenleri çıkmaya devam ettim, hemen arkasındaydım.

Sınıfın kapısına vardığımızda Ateş kapıyı açarken, içeriden bir anda Yusuf, Ziya ve Özkan’ın sesleri yankılandı. Ateş’i korkutmaya çalışmışlardı, ama hemen ardından "Dilsiz ezik!" diye bağırdılar. Belli ki bu sözler aslında bana söylenmişti, amaçları beni korkutmaktı ama Ateş’in varlığı onları şaşırtmıtı. Ne kadar acımasız olduklarını bir kez daha anladım.

Ateş’in karşılarında olduğunu görünce, hepsi bir an sustular. Korku, gözlerinden okunuyordu. Ziya, sarsılan bir sesle, "Lan, Ateş…?" diyebildi sadece. Sessizce birkaç adım attım ve sınıfa girdim. Onların yaptıklarını alayla izleyip, başımı salladım. Sonra alaycı bir şekilde ellerimi çırpıp onları alkışladım. Sinirle başımı tekrar salladım ve sırama geçip oturdum.

Bir an kapıya gözüm takıldı ateş hâlâ orada, olduğu yerde duruyordu. Yusuf, Ziya ve Özkan karşısında resmen tir tir titriyordu.

Neden hâlâ orada bekliyordu?

Merakla baktım, Ateş’in yüzündeki o sinirli ifade iyice belirginleşmişti. Yavaşça üçüne doğru bir adım attı. "Ne lan şimdi bu? Amaç ne!?" diye sordu, sesi tehditkârdı. Ziya titreyerek, "Oğlum, biz Melodi için yaptık… Sana değil," dedi. Ateş’in yüzündeki öfke bir an dağıldı. "Ha, öyle desenize oğlum," dediğinde ona nefretle baktım.

Gerçekten mi? Şimdi de dalga geçenlere katılmaya mı karar vermişti?

Ateş içeri doğru adım atıp yüzüme baktı, ama ben hemen başımı çevirdim. O anda Yusuf ve Ziya’nın acı dolu inlemelerini duyunca tekrar onlara döndüm. Ateş, ikisinin yakasından tutmuş, kafalarını birbirine çarpmıştı. "Demek bana değil, Melodi’ye yaptınız, ha?" diye sorduğunda, ikisi de korkuyla başlarını salladı. Bu kez kafalarını daha da sert bir şekilde birbirine vurdu. Sınıf kahkahalarla izlerken, ben yalnızca sinirle bakıyordum.

Yine beni koruyordu, yine savunuyordu. Ama bu kez, hangi sözlerle yüzüme vuracaktı bunu?

"Lan, ben sizin sesinizi bir keserim, o zaman bu okulda kim kiminle dilsiz diye dalga geçiyor, görürsünüz!" diye bağırdı Ateş, sonra Ziya’yı bırakıp Yusuf’un yakasından tuttu. "Lan piç, sana daha geçen o yazıları köpek gibi sildirmedim mi? Hangi cesaretle yine bunu yapıyorsun?" dediğinde, şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. Yazıları Ateş mi sildirmişti? Ama neden?

"Cevap versene lan!? Sana o gün ne dedim? Kafanı şu çöpe sokarım, değil mi!?" diyerek çöp kutusuna yöneldi ve bir anda Yusuf’un kafasını çöpe soktu. Sınıf kahkahalarla gülüyordu, ben ise şaşkınlıkla olanları izliyordum.

Gerçekten bu kadar mı korkuyorlardı Ateş’ten? Şuna bak, hiçbiri sesini çıkaramıyordu. Ama peki, Ateş neden yine beni savunuyordu?

Ateş, Yusuf’u bırakıp Ziya ve Özkan’a döndü. "Siktirin gidin yerinize, yoksa ikinizide çöpe sokarım!" dediğinde, ikisi de korkuyla sıralarına koşup oturdular. Yusuf, hem sinir hem korkuyla yüzünü çöpten çıkardı. Ateş, ona doğru yaklaşıp, "Bir daha yaparsan, bu sefer seni camdan atarım, duydun mu lan?" diye bağırdı. Yusuf, sinirle bana bakarak başını salladı. Ateş kafasına vurdu. "Bakma lan ona öyle, götün yiyorsa bana bak öyle!" dediğinde, Yusuf sessizce önüne bakıp sırasına geçti.

Sınıf gülmeye devam ederken, ben tüm olanları şaşkınlıkla izliyordum. Ateş neden yine beni savunuyordu? Bu sorunun cevabını içimde ararken, bir kez daha ona bakmamaya çalıştım.

Sessizliğin içindeki fısıltılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin