SIFIR NOKTASI

27 4 1
                                    

Bu seri, yarım kalmış tüm hikâyelere ithafen yazılmıştır.

Bu bölümü bana verdiği ilhamın şerefi üzerine sevgili arkadaşım 

@mervendemirtas 'a ithaf ediyorum. ❤️

"Her şey Mathilda'nın Apollon'a ihanetiyle başladı. Mathilda önce sıcak bir buseyle Apollon'un kalbini çaldı. Sonra soğuk bir kasırgayla o kalbi de, dünyasını da yerle bir etti."

1 Eylül 2008, İstanbul.

İstanbul, Caddebostan sahilinde hayat yine her zamanki gibi akıp gidiyordu. Denizden gelen hafif tuz kokusu, yazdan kalma bir günün son güneşi, ufuk çizgisinde parlarken, sokaklar sonbahara teslim olmamıştı. Ağaçların yaprakları hâlâ yeşildi, hava ılık ve durgundu. Fakat genç kadının içinde esen fırtına dışarıdan görünmüyordu. Her şeyin normal olduğu bir gün gibi gözükse de onun için bu, bir hesaplaşmanın ilk adımıydı. Bir yıl dört ay on beş gündür beklediği o ilk adım.

Üzerinde askılı, beyaz, salaş bir bluz vardı kadının. Kombinini koyu mavi kot pantolonu, bej rengi bol çantası, aynı renk topuklu ayakkabısıyla desteklemişti. Oturduğu kayada acı kahve gözlerini yoldan ayırmadan etrafını izliyor, önüne dökülen koyu kahve kaküllerini zaptetmeye çalışıyordu.

Adı İdil'di. Birazdan, karşısına çıkacağı kişiyse, Ali Asaf Gökdemir'di. O, sevdiği adamın katili olan adamdı. Onun hayatını karartan, onu genç yaşında toprağa gömen adam... Birazdan o adamla yüz yüze gelecekti İdil. O an her şey değişecekti. İdil'in gözünde bu adam bir cellattı. Kendi karanlığını, başkalarının ışığına gölge düşüren, buzdan bir kalbe sahip bir cellat.

Bugün kadının sıfır noktasıydı; miladıydı. Yalnız eylülün değil, yeniden doğuşunun, tekrar ayağa kalkışının da ilk günüydü.

Yaşadığı her şeye, hayatın ona acımasızca fırlattığı tüm darbelere rağmen ayakta kalabilmeyi başarmıştı. O an, bir kaldırımda, denize karşı beklerken aklında yalnızca tek bir düşünce vardı: Bu oyunu sonuna kadar götürmek. Kendi hikâyesinin başrolünde, bir yıl, dört ay, on beş gündür beklediği an nihayet geliyordu. Ama bundan sonra ne olacağını, bu oyunun nerelere varacağını kestiremiyordu.

Gözlerini kapatıp başını hafifçe gökyüzüne kaldırdı. Rüzgar, saçlarını nazikçe okşarken, derin bir nefes aldı. O an zihninde beliren tek düşünce, sevdiği adamın mezarı başında verdiği söz oldu. "Seni öldüreni bulacağım. Seni asla unutmayacağım. Bunu sana borçluyum." Bu düşünce, onu hayatta tutmuştu. Onu ayakta tutan, içindeki bu yakıcı intikam ateşiydi. Bu oyun, sonu ne olursa olsun, onu hem kurtaracak hem de mahvedecek bir yoldu.

İdil, tam olarak nasıl bir karşılaşma yaşayacağını bilmiyordu. Karşısında sadece bir adam değil, aynı zamanda yılların acısını taşıyan bir dava vardı. Ali Asaf'ın kocaman, karanlık gölgesi, geçmişini de beraberinde getirecekti. O an zihninde dönen düşüncelerin girdabında kaybolmuşken, hafif bir motor sesi duydu.

İki dakika kırk iki saniye sonra, metrelerce uzağında, üzeri açık beyaz bir spor araba görüş açısına girdi. Araba, kaldırıma doğru yavaşça yaklaşıyordu. İdil'in kalbi o an hızla çarpmaya başladı. Bu, oyunun ilk perdesiydi. Nefesini tutup arabanın iyice yaklaştığını izledi. O an için bir yıldan fazla beklemişti. Beklemişti ve sonunda bu anı yaşıyordu

Gözlerini sıkıca kapadı, sadece birkaç saniyeliğine. Nefesi ağırlaştı, içinde bir yerlerde fırtınalar kopuyordu. "Bunu başaracaksın," diye mırıldandı. O an tekrar gözlerini açtığında, artık İdil Ergin değildi. O, İdil Özkaya olmuştu.

Planın bu kısmını defalarca kafasında canlandırmıştı. Her bir adım, her bir detay belliydi. Kurban rolünü iyi oynamak zorundaydı. Bu oyunda her şeyin kusursuz gitmesi gerekiyordu. Ve sonra, elini yavaşça dizlerinden kaldırdı, adımlarını yola doğru atmaya başladı.

Araba yaklaştığında, önce sağ ayağını asfalta bıraktı. Sonra tüm bedenini yola bırakıp kendini aracın önüne attı. Arabanın burnu bedenini hafifçe ileri savurdu, İdil ellerinin üstüne düştü. Yere çarpmanın acısı, tüm vücuduna yayıldı. Ama o anda gözlerini kapattı ve acı bir fren sesiyle beraber bir çığlık attı. Planın bu kısmı da kusursuz işliyordu.

Bir anlık sessizlik. Ardından bir adım sesi duyuldu. Ayak sesleri yaklaştıkça, İdil'in içindeki gerilim büyüyordu. Derin bir nefes daha aldı ve gözlerini aralamadan önce, beklediği ses geldi.

"Ne yapmaya çalışıyorsunuz siz? Yolun ortasına atlanılır mı hiç?" diye sordu, yarı telaşlı, yarı kızgın bir ses.

İdil, yavaşça başını yerden kaldırıp o sesin sahibine baktı. Ali Asaf Gökdemir, tam karşısındaydı. Geniş omuzlu, esmer saçlı, gözleri kapkaraydı. O an kalbinin hızlandığını hissetti. Ali Asaf, düşündüğünden çok daha etkileyici görünüyordu. Ama o, sadece bir adam değildi; sevdiğinin katiliydi. Kalbi buzdan, karanlık bir adamdı.

Oyunun ilk perdesi açılmıştı. Son perdede roller değişecekti. Cellat Ali Asaf Gökdemir değil, İdil Ergin olacaktı.

Twitter/ goldnmare

Instagram/goldnmare

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YARIM KALAN SENFONİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin