6. Bölüm: Katyusha

3.5K 576 1.3K
                                    

"İki dominant adam karşı karşıya geldiklerinde hızlı bir barış anlaşması imzalamak zorundadırlar. O anlaşma gecikirse veya hiç yapılmazsa sonuçları ağır olur. Güç dengesi hassastır; biri diğerine boyun eğmeyi reddeder ve bu meydan okuma durumunda taraflar birbirlerine çekilirler. İmzalanmayan o anlaşma, bastırılmış arzuların çatışmaya dönüştüğü bir noktaya gelir. Anlaşma sağlanmazsa artık mesele sadece güç değildir. Kontrol ve teslimiyetin birbirine geçtiği, sınırların silikleştiği bir oyun başlar.

İki beden arasında yükselen gerilim ya öfkenin şiddetli patlamasına ya da karşı koyulamaz bir çekimle, tenlerin birbirine karıştığı tutkulu bir savaşa evrilir. Her hamlede hangisinin üstün geleceği belirsizdir, şiddet mi yoksa arzu mu? Zihinlerin direndiği yerde, bedenler çoktan boyun eğmiştir.

Dominant adamlarla birlikte olmaktan hoşlanırım ve anlaşmalar bana göre değildir. İşime gelmediği sürece barış istemem. Genç adamların benimle mücadele etmeleri, sınırları zorlamaları beni heyecanlandırır.

Onun cezaevinde otoritesini kurduğunu, baskın bir figür olduğunu fark ettiğimde içimde bir kıvılcım yandı. "Evet, güzelim," dedim içimden, "neyin varsa, hepsini göster bana."

- Taş Duvarlardan İçeri Yıldızlar Giremez, sayfa 75

6. Bölüm: Katyusha

Disiplin hücresinin ağır kapısı açıldığında koridordan içeri sızan beyaz ışık, hücrenin karanlık duvarlarını yırtarak yerde hareketsiz yatan mahkûmun üzerine düştü. Yabancı bir gardiyan, "Mahkûm!" diye seslendi. "Yemek saati!"

Yerdeki mahkûm fazla acele etmedi. Taehyung'un sesini duysaydı acele ederdi tabii. Bir süre daha yatmaya devam etti. Sonra hafifçe kıpırdandı. Yüzünü hücrenin kapısına çevirdiğinde keskin ışığa uyum sağlamakta zorlandı ve gözleri yaşardı.

"Ne zamandır buradayım?" diye sordu Leningradlı mahkum.

"Yaklaşık yirmi iki saattir," diye cevap verdi gardiyan.

Mahkûmun dudakları kıvrıldı. "Buranın anahtarı yalnızca Kim Taehyung'un elinde olur sanıyordum."

"Başgardiyan bizi görevlendirdi. Seni kontrol edip yemeğini getirmemiz için."

"Peki, başgardiyan nerede?"

Gardiyanın yüzüne gölge düştü, sesi keskinleşti, "Çok soru soruyorsun!" diye bağırdı. "Başgardiyanın nerede olduğu seni ilgilendirmez. Yemeğini ye."

Jungkook'un midesi bulanıyordu. Disiplin hücresindeki o keskin tuvalet kokusundan değil de yaşadıklarından ötürü bulanıyordu. İştahı çoktan kaybolmuştu. Tepedeki sarı ışık açıldığında, metal bir tepside getirilen üç çeşit yemeği gördü. Midesi sıkıştı; o kadar kederliydi ki bir lokmayı dahi çiğneyecek gücü yoktu. Kollarını bedenine doladı ve soğuk zemine uzandı. Etraf çok sessizdi. Rahatsız edici derecede sessiz... Yalnızca havalandırmadan gelen metalik uğultuyu duyabiliyordu. Taehyung, Yoongi ve Namjoon'u merak etmeden duramadı.

İki saat sonra gardiyan geri geldi. Jungkook'un hiç dokunmadığı yemek tepsisini aldı ve odadan çıktı. Odanın içine tuvalet kokusuyla karışmış bir yemek kokusu sinmişti. Bu da Jungkook için daha da mide bulandırıcıydı. Öğürmemek için gözlerini sımsıkı kapattı ve uyumayı denedi.

Çok fazla uyumaktan ötürü başına keskin bir ağrı saplandı. Artık hücrenin ışığını açmıştı ve öylece oturuyordu. Duvarlarda önceki mahkumların yazdığı yazılar vardı. Bir süre onları okudu. O da bir şeyler yazmak istedi.

Kapıya sertçe iki defa vurduğunda bir gardiyan hızlıca kapının önüne geldi. "Ne istiyorsun?" diye sordu mahkûma.

Kapı hâlâ kapalıyken Jungkook ona derdini anlattı, "Bir kalem ve kağıda ihtiyacım var. Burada yapılacak hiçbir şey yok."

Kletka | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin