"İnsanlar sabahın köründe uyanıp kendilerinden daha zengin olan bir patronun cebine para koymak için makinelerin başında bütün gün ter döküyor. Bu işin sonunda aldıkları nedir? Bir patronun lüks arabasının teker fiyatı kadar bile etmeyen bir maaş.
Kapitalist, bunu 'hak' görüyor, çünkü sermaye onun, fabrika onun. Şimdi sor bir işçiye, o fabrikada kaç saatini, kaç gününü bırakmış? Bir hayatın bedelini hiç düşündün mü?
Güney Kore'de insanların ağızlarına "serbest piyasa" ve "özgürlük" laflarını yerleştirmişler. Hepsi aynı şeyi söylüyor. Patronları "Rekabet iyidir' diyorlarmış. Ama bu rekabet kim için, diye sorduğumda hiçbiri cevap vermiyorlar. Bilmiyorlar ki zenginler rekabet etmez, onlar karteller kurar, ellerindeki gücü daha da pekiştirir. Olan işçiye olur; işçiler birbirinin yerini almak için yarışa sokulur, ücretler hep aşağı çekilir. Patron her zaman kazanan taraf olur çünkü sermaye onlarda.
Ürettiğimiz malların çoğu, onların kârını artırmak için yapılır. Bugün televizyon alırsın, yarın eskir. Bu planlı eskitme dedikleri şey, kârı artırmak için yapılan bir tuzak. Biz sürekli tüketmeye zorlanırız. Çünkü bu sistemde insan ihtiyaçları değil, kâr marjı esas alınır. Bu çarkın içinde biz sadece tüketici olarak varız. İnsan değiliz, müşteri bile değiliz; sadece kâr grafiklerinde birer rakamdan ibaretiz."
- Leningrad'a Mektuplar, sayfa 28
***
7. Bölüm: Orwell ve Kapitalizm
Jungkook, Taehyung'un tam karşısında durdu. Taehyung ısrarla yukarıya bakmıyordu. "Bana bak," dedi mahkûm. O anda sesi çelik gibiydi. "Başını kaldır ve bana bak, Kim Taehyung."
Tıpkı bir sanatçının mermer bir heykeli incelikle şekillendirdiği gibi parmaklarıyla Taehyung'un çenesini yavaşça yukarı kaldırdı. Gözleri buluştuğunda, "Bu senin yeni işkence yöntemin mi?" diye sordu mahkûm. "Fiziksel işkenceden etkilenmediğimi fark ettikten sonra zihnimi ele geçirmeye mi çalışıyorsun?"
"Sana açıklama yapmak zorunda değilim," dedi Taehyung. "Disiplin cezanın bitmesini istiyorsan söylediklerimi yapmalısın."
Jungkook'un parmakları, Taehyung'un çenesinde gezindi. Zarif ve yumuşaktı ama kesinlikle kontrol sahibiydi.
Taehyung, bu dokunuşların altında parçalanmamak için kendini iyice kastı ama ruhunun derinlerinde kaynayan bir şey baş kaldırıyordu.
"Bana işkence etme," dedi mahkum. Parmakları onun çenesinden yukarı doğru kayarak yanağına ulaştı. "Bunu istemediğini biliyorum. Sen kötü bir adam değilsin." Bu bir tahminden ziyade bir yalvarıştı.
Taehyung ürperdi. Aniden yerinden fırladı ama onun ani hareketi aralarındaki mesafeyi daha da daralttı. Aynı boydaydılar; göz göze geldiklerinde aralarındaki yoğun elektrik havayı doldurdu. Nefesi hızlanmış, dudaklarının hemen üzerinde Jungkook'un sıcak nefesini hissetmeye başlamıştı.
Jungkook'un yüzü o kadar yakındı ki Taehyung onun simsiyah gözlerinde kendi yansımasını görebiliyordu. Dudakları birbirine değmeyecek kadar uzaktı; ancak aralarındaki hava öylesine yoğundu ki dudaklarının birbirine dokunmaması imkânsızmış gibi hissettiriyordu.
"Sana kalem ve kâğıt getirdiğimde iki seçeneğin olacak..." Taehyung bir an durdu ve yutkundu. "Ya sana verdiğim kitabın özetini çıkarırsın ya da yepyeni bir anti-komünist kitabı yazarsın. Seçim senin."
Taehyung, bir anlık cesaretle yana doğru bir adım attı ve Jungkook'un hâkimiyetinden ustaca sıyrıldı. İçinde yükselen korkuya rağmen, soğukkanlılığını korumaya çalışarak hızla kapıya yöneldi. Tam o sırada, arkasından ağır adımlarla yaklaşan Jungkook'un varlığını fark etti; tehditkâr, karanlık bir gölge gibi sessizce ilerliyordu. Jungkook'un sesi cezaevinin duvarlarını sarsacak biçimde yankılandı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kletka | Taekook
FanfictionSosyalist Gazeteci Jeon Jungkook, Güney Kore'deki askeri darbe haberini aldıktan sonra Sovyetler Birliği'nden kaçarak anavatanına geri döner. Güney Kore artık hatırladığı gibi değildir. Sıkıyönetim altındaki halk ile askerler arasında amansız bir ça...