siz beni ride or die ficini bitirdikten sonra hiç sevmediniz. yorum sayısı az, oy sayısı az ne oldu ayran içtik ayrı mı düştük gençler?
barış'ın, yazdığı son mesaja görüldü atarak telefonu tabiri caizse yatağın üzerine fırlatarak atmıştım. o kadar salak bir insandı ki onu neden sevdiğime bazen anlam veremiyordum. abimin isteği üzerine eren ile konuşmaya başlasam da sonradan ne kadar iyi bir insan olduğunu fark edip onunla yemek yeme fikrine gayet cazip bakmıştım.
barış, ne kadar abartsa da salih abim eren'in kötü bir insan olduğunu düşünseydi o gün ne beni onunla tanıştırırdı ne de onunla ortaklık yapmak isterdi. ama barış düşünmeden direkt olarak saçma fikirlerine uyum sağladığı için böyle değişik davranıp benim sinirlerimi zıplatıyordu. bir de bana böyle davranmasının sebebi gerçekten küçüklüğümüzden beri beni kimseyle paylaşamadığı içindi ya bu da sinirimi bozuyordu.
bugün bazı şeyleri anlaması için elimden geleni yapacaktım, beni küçük kardeş olarak değil de semih kılıçsoy olarak görmesini sağlayacaktım. o yüzden vakit kaybetmeden uzun bir banyo sonrası bütün işlerimi hallederek bornozuma sarılıp ayrılmıştım banyodan. ne giyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama bulmak için çok da zaman harcamazdım.
vücudumu iyice sudan arındırdıktan sonra iç çamaşırı giyerek ilk adımı tamamlamıştım. şimdi sırada ne giyeceğim konusundaydı çok gecelik gibi durmayacağını düşündüğüm mavi saten gömleğimi askılıktan çıkartarak yatağımın üzerine koydum. altına da krem rengi keten bir pantolonla tamamlarsam olur gibi gözüküyordu. genellikle açık tonlar tercih ederdim göz rengimi daha çok ortaya çıkarttığını söylerdi herkes, koyu tonu sadece beşiktaş'ım için giyiyordum.
bileğime taktığım saatle kombini biraz sporlaştırmak istemiştim. sıra saça gelmişti, saçlarım mullet tarzı olduğu için çok fazla oynamak istemedim sadece önüne şekil versem yeterdi benim için. dağınık güzel dursa da çok çocukça duruyordum o yüzden önlerine jöleyle şekil vererek kaldırdım ve sabitledim.
sıra koku tercihine gelmişti genel de ağır olmayan ferah ve taze kokuları tercih etsem de bugün çekici kokmak istiyordum. o yüzden bu gece calvin klein euphoria intense iyi bir tercih olacaktı. bileklerime ve boynuma birkaç fıs sıktıktan sonra hazır olduğuma kanaat getirmiştim. aynadaki son görüntüm o kadar iyi gözüküyordu ki ben bile ilk başta inanamamıştım. kendime bir tane nazar duası okuyarak telefonumu ve cüzdanımı alıp odamdan çıktım.
salonda oturan abimin yanına uğrayarak evden ayrılmam gerekiyordu muhtemelen beş dakikaya eren beni almaya gelecekti. tahmin ettiğim gibi abim televizyonun karşısında yine televizyonu izlemeden telefonuyla ilgilenirken benim içeri girdiğimi anlayarak kafasını kaldırıp ilk yüzüme sonra bütün vücudumda gözlerini gezdirmişti hızlıca. dudaklarıyla ıslık çalarak ellerini alkış yapınca gülümsemeden edememiştim.
"bu güzelliğinizi neye borçluyuz beyefendi? yoksa gerçekten eren'i beğenip tavlamaya mı gidiyorsun, eşek sıpası? eğer öyle bir şey varsa hemen iptal ediyoruz ve baş başa yemek yemeye gidiyoruz abi kardeş."
"aman abi sen de başlama barış gibi. eren ile arkadaşça yemek yiyeceğiz ve bizimle beraber öküz barış da gelecekmiş yemek yemeye. eren, bana sormadan bir tane restorandan yer ayırtmış ve ayırttığı restoran barış'ın restoranı. bizim öküz de durur mu ben de geleceğim diye tutturunca el mahkum kabul etmek zorunda kaldım."
abim, kaşlarını çatmış dediklerimi dinlerken ben de aynı zamanda giyeceğim ayakkabıyı ayakkabılıktan çıkartmaya çalışıyordum. telefonum çalmaya başlayınca ilk başta arayan kişiye baktım malum geçen abim sandığım kişi barış çıkınca insan adımlarını temkinli atmaya başlıyordu. neyse ki arayan kişi eren'di, cevapla kısmını çekerek açtım ve hoparlöre alarak konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the hills | semih kılıçsoy & barış a. yılmaz
Fanfictionsemih, abisinin en yakın arkadaşı olan barış'a masum duygular hissetmeye başladığında çok yanlış kişi olduğunu anlaması biraz geç olmuştu. bu kurgudaki karakterlerin, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen hayal ürünüdür.