6

525 102 68
                                    

o günden beri barış'ı neredeyse hiç görmedim, ne bize geldi ne de bana bir mesaj attı. atmasını ya da onu görmek istemiyordum ama yokluğunu da hissetmiştim bir haftalık süreç içinde. derslerime yoğunlaşmaya çalışsam da o gün aklıma geliyor ve tekrar tekrar o anı yaşıyordum. sadece bana özel sandığım bir davranışını hayatına aldığı herkese yaptığını görünce kırılmıştım beni sevmemesi bu kadar kırmamıştı beni. belki de en başından beri böyle bir insandı ama ona olan sevgimden kör olmuştum, bilinmezdi. 

eren, kendini unutturmadan neredeyse sabah akşam bana yazıyordu ve konuşuyorduk. aklımda başka birisinin olduğunu o da anlamıştı ama yazıyordu işte bende salmıştım bir zamandan sonra, sonuçta onunla olmayacağımı biliyordu. bir kaç kere şirkete davet etse de gitmemiş ve başka kafelerde buluşmuştuk iki arkadaş olarak iyi anlaşıyorduk karakter olarak seviyordum tabi ki. 

iş ortaklığı konusunda da sonunda ikna etmiştim onu. şimdi bizim şirketimizle ortaklık yapmaya başlamıştı, ikna ettiğim için barış'tan "tamam artık ikna da ettiğine göre konuşmayı kesin" konuşması beklerken yine hiçbir tepki görememiştim. bu süreçteki barış, benim tanıdığım barışla uzaktan yakından alakası yoktu. hoş tanıdığımı sandığım barış, tarafından da kaç kere ağlatılmıştım sayamazdım bile. unutmanın zamanı gelmiş de geçiyor gibiydi ama benim elimden bir şey gelmiyordu, onu unutmak düşüncesi bile beni mental olarak çökertirken unuttuğumu düşününce sarsılıyordum. 

bana tuvalette söylediği o cümleden sonra beni anladığını zannetsem de anlamamış aksine hiç olmadığı kadar uzaklaşmıştı benden. bugün abimlerin şirket yemeğe çıkıyordu normalde hiçbir yemeği kaçırmayan ben bu yemeğe gitmeyecektim, abime yalan söylemekten nefret ediyordum ama onu hasta olduğum konusunda ikna etmiştim. ilk başta benimle beraber kalmak istediğini söylediği an sensiz yemek mi olur barış'a güvenirsek şirket batar dediğimde anından bu fikrinden vazgeçip her saat başı arama şartıyla yemeğe gitmeye karar vermişti. 

normalde bu tarz yemeklerde barış hangi renk kravat takacağını bana sorardı ama bu sefer aramamıştı bile ne olduğunu anlayamadığım bir şeyler oluyordu ve kontrol elimden kayboldukça sinir kat sayım tavan yapıyordu. abime, belli etmeden barış'ın ne yapıp ne ettiğini sorduğum zaman iş yerinde daha yoğun olmaya başladığını eskisine göre daha sinirli olduğunu söylediği zaman içimdeki sıkıntılar da artmaya başlamıştı. 

abim, son kez battaniyenin altında yatan bana bir öpücük kondurup yemek için evden ayrılınca üzerimdeki battaniyeyi iterek aşağı attım. içimdeki öfke arttıkça artıyor ve ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum, aslında barış ne olursa olsun yemeğe gitmediğimi görünce beni arayacaktı buna emindim. ya da emin değildim daha ona kravat bile seçememiştim ki neyin eminliğinden bahsediyordum.

en iyisi bir dizi açıp kafamı dağıtana kadar diziye odaklanmaya çalışmaktı. netflix'i açarak önüme çıkan ilk diziyi açıp izlemeye başladım. dizi sarmasa da zaman öldürmenin bir yolunu bulduğum için mutluydum. tam ikinci bölüm açılıyordu ki telefonuma düşen bildirim sesiyle kalbim ağzımda atmaya başlamıştı, ne olursa olsun vücudum onun yaptığı şeylere benden izinsiz aykırı tepkiler vermekten çekinmiyordu.

barış

niye yoksun?

hayır doğru soru bu değil.

bu siktiğimin masasında sen ve eren neden yoksunuz?

semih

:D

sen benimle dalga mı geçiyorsun, barış?

bir haftadır konuşmadık ve sorduğun ilk soru bu mu oldu?

the hills | semih kılıçsoy & barış a. yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin