bütün işlerimi halletmiş bir şekilde eren'i kapının önünde bekliyordum. kafamda herhangi bir plan yoktu her şey doğaçlama olacaktı. eğer dediği gibi ali onun kravatını seçtiyse ali de yemekte olmalıydı, ali ben barış'ın yakınıyım dediği an yakınlık derecesini sorgulamadığım için kafamı duvarlara sürtmek istiyordum. benim yerime koymaya çalışıyorsa gerçekten çok yakını olmalıydı ya da sevgilisiydi, onu bile bilmiyordum. adamın her şeyini bildiğimi zannederken aslında hiçbir şeyinden haberdar olmamam beni kırmıştı.
önce benim ona karşı olan hislerimi anlayıp anlamadığını öğrenecektim. eğer anlamadıysa onu bir şekilde yine affedebilirdim ama anladığı halde başka birisini aramıza sokmaya çalışıyorsa onu çok pişman edecektim. düşüncelerimin arasında ani frenle önümde duran arabaya baktım hızlı bir şekilde. beklediğim en son kişi bile olmayan barış ile göz göze gelince arabasının el frenini indirerek hızlı bir şekilde indi.
"nerede o pezevenk?"
beni kapının önünden iterek içeri girmeye çalışana kadar ne olduğunu bile anlayamamıştım girdiğim şok yüzünden. sonra kendime gelerek içeri girmeye çalışan barış'ın kolundan sertçe tutarak durmasını sağlamaya çalıştım çünkü çoktan içeri girmiş beni de peşinde sürüklemeye başlamıştı. o önden sinirli sinirli giderken bende koluna yapışık bir şekilde onu durdurmaya çalışıyordum. en sonunda bağırarak kendine gelmesini sağladım ve bir anda durup koluna tutunmuş bana bakınca çatık kaşları daha çok çatılmıştı.
"barış burası dingonun ahırı mı hayırdır ne oluyor yine? böyle her istediğin an esip gürleyemezsin sen kimsin ya?"
"uzatma semih, o eren nerede?"
karşımdaki adam dediklerimi anlamamış gibi yine aynı soruyu sorunca zaten tepemde olan sinirim iyice çığırından çıktığını bütün hücrelerimde hissetmiştim. zaten kolunda olan elimle kolunu sertçe tutarak dış kapıya doğru çekiştirmeye çalıştım ama bir adım bile kıpırdamamış aksine elimden yakalayarak kendine doğru çekince ben onda doğru savrulmuştum.
"sen o çocuğu bana koruyor musun, semih? daha yeni tanıdığın bebeyi onca yıllık abine tercih mi ediyorsun?"
yine abi demişti. ben anladığını zannederken hiçbir şey anlamadığını tekrar anlamıştım ya da anladığı halde canımı yakmak istiyordu, o yüzden sürdürüyordu abi baskısını bilmiyordum. sinirle gözlerinin içine baktığımda onun da bana aynı şekilde baktığını fark etmiştim. bir boğa gibi burnundan solurken benim de ondan bir farkım yoktu ama sinir olma sebeplerimiz ortak bile değildi.
ama anlık olarak çok yorulduğumu hissetmiştim tüm bedenimde. bu saatten sonra ne olursa olsun mantığıyla hareket edecektim işler çoktan rayından çıkmıştı. zaten bedenlerimiz arasında boşluk yokken ellerimi omuzlarına koyarak dengemi sağlamaya çalışıp yüzlerimizin arasında birkaç santim bırakarak tekrar gözlerinin en içine bakmaya başladım. o da ne yapmak istediğimi anlamaya çalışırken sadece beni izliyordu.
"onca yıllık abine diyorsun ama ben seni ne zaman abim olarak gördüm ki, barış alper yılmaz? ya da sen her dediği anında yapılmazsa çığırından çıkan kişi olarak neden bana abi dedirtemiyorsun bunu hiç düşündün mü de bana gelip burada saçma sapan sorular soruyorsun?"
ilk önce sağ göz bebeğine sonra sol göz bebeğinin içine bakarak gözlerimi tüm yüz ayrıntılarında gezdirdim. daha sonra gözlerimi boynunda emanet gibi duran kravata çevirerek dudaklarımı iki yana kıvırdım, kravata baktığımı anlamış olacak ki elini kaldırarak kravatını gevşetmeye çalışınca elini tutup ittim ve ben ellerimi kravatının ucuna koyarak avcumun içine toplamaya başladım yavaş yavaş.
"ben senin gibi sorularıma cevap beklemiyorum şu an karşımdaki senin ne düşündüğünü bile anlayabiliyorum. aklından ne geçiyor ve hangi sırayla geçiyor her şeyi biliyorum barış. sadece şunun cevabını merak ediyorum, ikimiz için özel olan bir olaya aliyi katacak kadar mı korktun?"
blöf atmıştım ortaya benim ona karşı hissettiklerimi anlamış mı anlamamış mı diye ortaya attığım oltaya düşecek miydi bilmiyordum. sorduğum sorudan sonra gözlerine baktığım an elalarının bana sevgiyle bakmasını beklemiyordum zaten ama nefretle de bakmıyordu tamamen boş bakıyordu, bomboş. üstelik bunu isteyerek de yapmıyordu istemeyerek boş bakıyor ve bu benim canımı daha çok yakmıştı. ellerimi omuzlarından çekerek bir adım geriye doğru adım atıp kendime gelmeye çalıştım barış ise öylece durmuş bakıyordu yine.
"beklemiyordun değil mi böyle bir soru? bende beklemiyordum benim hislerimden bu kadar çok korkacağını. aliyi araya sokarak beni kendinden soğutmaya çalıştın, ikimize özel olayları üçüncü kişiyi sokarak beni değersiz hissettirmeye çalıştın ama barış unuttuğun bir şey var ki, zamanında beni o kadar çok şımarttın ki şimdi senin sevgini bile aramıyorum ve gözümde o kadar çok düştün ki bir daha senden hiçbir şey beklemeyeceğim. şimdi boynundaki morlukların sahibinin yanına gidebilirsin daha fazla rahatsız etme beni."
tam arkamı dönmüş gidecekken bileğimden tutup yine kendine doğru çekmesiyle bedenlerimi tekrar birleşmişti. ben kaçmaya çalıştıkça daha sıkı tutuyordu, gözlerimizi tekrar buluşturarak sinirli bir şekilde bakmaya başladım tek kaşımı kaldırıp amacın ne der gibi baktım.
"şimdi öncelikle ben lafımı bitirmeden bir daha yanımdan gitmeye kalkarsan sonuçlarına da katlanırsın. hiçbir şeyden korktuğum falan yok senin bana karşı olan hislerini en başından beri biliyorum dersem yalan söylemiş olurum, senin tuvalette kustuğun günden bir gün önce acaba dedim acaba bu çocuk bu yüzden mi böyle davranıyor diye kendi kendime düşündüm. ama sonra yediremedim benim kardeşim gibi gördüğüm çocuğun bana farklı bir duygu beslemesini o yüzden unutabilmen için her şeyi denemeye başladım. sarı, bende ki yerin çok ayrı evet ama ben sana karşı o tarzda bir şeyler hissedemem. sana bir kere kardeş gözüyle baktım amına koyayım. salih bana seni emanet ediyor ve ben salih'e ihanet edemem, anlıyor musun beni?"
demek en başından beri bilerek canımı yakmaya ve beni bilerek kendinden uzaklaştırmaya çalışıyormuş. benim sevgime sahip çıkmak yerine bu boktan yolu tercih ettiği için onu affetmeyecektim. beni ağlattığı için, beni her gün bile bile üzdüğü için onu affetmeyecektim. ama en başında onu gibi birini sevdiğim için kendimi affetmeyecektim.
"çünkü semih kim değil mi? semih insan değil, semih'in duyguları yok, semih'in ne düşündüğünün, nasıl hisleriyle başa çıkacağının hiçbir şeyin önemi yok değil mi, barış? varsa yoksa kendini ve çok da önemli olmayan arkadaşlığına olan ihanetini düşün. çünkü semih unutur, semih alışır, semih her şeyi halleder kendi içinde. haklısın ben bunları da unuturum bunlara da alışırım ama seni hiçbir zaman affetmeyeceğim, bunu hiç unutma olur mu? bir gün gelip benden özür dileyene kadar seni affetmeyeceğim bunu bil, barış abi. ve bu saatten sonra sana abi diyeceğim olmaz ya hadi oldu diyelim bir gün bana karşı bir şeyler hissedersen bunun ağırlığı altında kalmanı istiyorum."
ellerimi göğsünün üzerine koyarak bütün gücümle ittim en azından belimdeki tutuşu gevşemişti bunu fırsat bilerek onun himayesinden kurtulup duyduklarımı sindirmeye çalıştım. şu an ağlayamazdım aslında ağlayabilirdim ama onun görmesini istemiyordum o da biliyordu sinirlenince ağladığımı ama bilmesi farklıydı görmesi daha farklıydı. onu arkamda bırakarak odama çıkmak için giderken bana seslenmesiyle durmak zorunda kalmıştım.
"semih, senden özür dileyeceğimi sanmıyorum ama dediğin gibi bir şey olursa ben seni biliyorum iyice düşünüp ne yapman gerektiğini en iyi sen bilirsin. umarım başka birini sevebilirsin beni ne olarak gördüğünün bir önemi yok bu saatten sonra bir şeye ihtiyacın olursa ararsın."
gülümsedim hem de gözlerim kapanana kadar gülümsedim, çenem ağrıyana kadar kalbimin acısını unutmaya çalışarak gülümsedim. sonra sol gözümden bir yaş aktı sessiz bir şekilde süzüldü yanağımdan aşağıya.
"hata bir kez yapılır barış abi. bundan sonra ölecek olsam yine aramam seni, sen de bunun derdiyle yan dur iyi geceler."
☾ ☾ ☾ ☾ ☾ ☾ ☾ ☾ ☾ ☾
yorum atmayı unutmayın, teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the hills | semih kılıçsoy & barış a. yılmaz
Fanfictionsemih, abisinin en yakın arkadaşı olan barış'a masum duygular hissetmeye başladığında çok yanlış kişi olduğunu anlaması biraz geç olmuştu. bu kurgudaki karakterlerin, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen hayal ürünüdür.