Ben hayatımın acındırıcı gerçeklerine derinlemesine dalmışken inmem gereken durağa geldiğimi farkettim. Apar topar otobüsten kendimi nasıl attım, bir ben bir de zavallı otobüs sakinleri biliyor. Hemen şemsiyemi açtım ve yürümeye başladım. Saat 11:39, tam saatinde Araf'ın yerinde olmam için tam 21 dakikam var. Bu değerli dakikalarımı mideme bir şeyler sokmak için kullanabilirim. Sokak simitçisinden bir simit bir de su alırken en son ne zaman bu kadar erken kalktığımı düşündüm, bir asır geçmiş gibi geliyordu. Eğer hep böyle olacaksa kendime bir program hazırlamam gerekecekti. Ee bir kızın yemesi gerekir, her günümü simit kemirerek geçiremem değil mi?
Elimde simidimle yürümeye başladım. Arada ağzıma attığım küçük lokmalarla midemin sesini kesmeye çalışıyordum. Kim iş görüşmesinin ortasında midesinden nida atan birini işe alırdı ki? Telefonumdaki haritadan gideceğim yeri hesaplamaya çalışırken dün telefondaki kadının iş yerinin tam yerini nasıl tarif ettiğini hatırlamaya çalıştım. Trafik ışıklarından bir sonraki sokak mıydı yoksa daha yürüyecek miydim? Pes edip yoldan geçen birine sormaya karar verdim. Orta yaşlı bir adam ve 70'lerinde olduğunu tahmin ettiğim bir nine bana doğru geliyordu. Şansımı orta yaşlı adamdan kullandım.
"Affedersiniz, Araf Tattoo&Piercing tam olarak nerede acaba biliyor musunuz?"
Amca bana doğru attığı kötü bakıştan sonra söylene söylene yürümeye başladı.
"Töbe töbee.."
Ben ağzım açık arkasından bakakalmışken birinin gülmeye başladığını duydum, sesi ne kadar güzel olsa da bana güldüğünün farkındaydım. Kaşlarımı çatıp gülen kişiye bakmak için dönmek üzereyken biri koluma girip şemsiyemin altına ilişti ve beni çekiştirmeye başladı.
"Ne yapıyorsun be? Bıraksana!"
"Sakin ol kızım, seni gideceğin yere götürüyorum sadece. Bu arada ben Maya,dün telefonda konuştuğun fıstık." diyip göz kırptı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken çoktan yürümeye başlamıştık. Dayanamayıp sordum.
"Ne yani, gelmemi sokak ortasında mı bekliyordun? Hem benim dün konuştuğun kız olduğumu nereden bilebilirsin ki?"
Sanki çok aptalca bir soru sormuşum ve cevabı zaten ortadaymış gibi bir bakış attı.
"Bizim müşterilerimiz sokak ortasında bizim adımızı ağızlarına almayacak kadar akıllıdır." Umutla suratıma baktı, ama ben hala hiçbir şey anlamamıştım.
"Ne demek istiyorsun?" Biraz uzaklaşıp kıza dikkatle baktım. Saçları kısa ve siyah, elektrik çarpmış gibi tel tel kabarıktı. Altında siyah pileli bir etek bacaklarında kurukafalı fileli beyaz çoraplar vardı. Bu havada cesur bir davranıştı açıkçası. Giydiği gömleğin herhangi bir iş yerinde kabul edileceğini sanmıyordum. Tabi ki kravatında da kurukafa görünce hiç şaşırmadım. Kaşında piercing ve kulaklarında sayamayacağım kadar delik vardı. Ayağına giydiği şeyler de ayakkabıdan çok tabuta benziyordu. Boş zamanlarında bir taraflarını kesmediğini umdum.
"Biz burdaa.. Nasıl desem, pek hoş karşılanmıyoruz. Sahi hiç mi haber okumadın?" Söylediklerinde hiçbir sorun yokmuş gibi birde tatlı tatlı gülümsüyordu. "Ah birde iş başvurusu için gelecek kişinin senin gibi biri olduğunu tahmin etmezdim" diyip kıkırdadı. Vay canına, görüntüsü ne kadar şeytaniyse, sesi o kadar meleksiydi. Böyle bir sesle istediği her şeyi iki çift lafla elde edebilirdi.
"Bir dakika, senin gibi biri derken ne demek istiyorsun?"
Şöyle bir kendime baktım, lacivert dar pantolonumun üstüne en sevdiğim hafifçe fırfırlı, aralarında farklı renkler olan gömleğimi giymiştim. Bir elimde kabanım ve şemsiyem diğer elimde bitmemiş simitim vardı. Altın şeritli beyaz NB ayaklabılarım da ayağımdaydı. Karamel saçlarımı, hep yapmayı sevdiğim gibi, arkamda dağınık bir topuzla birleştirmiştim. Yüzümde makyaj yoktu. Belki de biraz yapmalıydım? Ama çok da süslenmek istememiştim, sonuçta çok hevesli görünmemeliydim.
"Demek istediğim, ne biliyim, daha önce dükkana senin kadar renklisi gelmemişti." diyip gülümsedi. Tam renkli derken ne demek istediğini soracaktım ki, birden durduk. Gelmiştik. Tabelada kocaman siyah harflerle 'ARAF TATTOO & PIERCING' yazıyordu. İçeriye bakmaya çalıştım fakat camları karartılmıştı, hiçbir şey göremedim.
"Demek burası, pekala, hadi girelim."
Daha ilk adımımı atamadan beni kolumdan tutup çekti, yeri boylamamak için hayatım boyunca çalıştırmadığım kaslarımı kullanmak zorunda kaldım. Tanrım bu kız göründüğünden çok daha güçlüydü.
"Yine ne var?"
Biraz rahatsız görünüyordu.
"Sadece ufak ipuçları vermek istedim. Araf'la konuşurken ukala gibi görünmemeye çalış, tabi öyle olduğunu söylemiyorum ama her ihtimale karşı işte, ukalaları hiç sevmez. Ve lütfen gereksiz vaatlerde de bulunma, özellikle boş konuşan insanları hiç ciddiye almaz. Sen birazz... bizden farklısın ama açıkçası, seni sevdim. Bu işi almanı istiyorum. Ayrıca tek kız olmaktan da gerçekten sıkılmıştım." derinden bir iç çekti. "İyi şanslar.."
Sanki beni son yolculuğuma uğurluyordu, neden bu kadar abartıyordu ki? Bu Araf denilen adam bu ıssız sokaktaki camları karartılmış esrarengiz görünüşlü dövme salonunda bana ne yapabilirdi ki? Derin hayal gücüm beni ütpertirken Maya kolumu bırakıp beni kucakladı ve içeri girmemi işaret etti. Yürümeye başladığımda Maya'nın gelmediğini farkettim. Tamam kabul ediyorum kız garipti ama en azından yanımda olması bana bir çeşit güven duygusu veriyordu.
"Hey! Nereye? O kadar konuşmanın arkasından beni yalnız mı gönderiyorsun?"
Yüzünü buruşturdu ve özür dilercesine baktı.
"Üzgünüm ama sana rastlamadan önce Araf için bir şey almaya gidiyordum, onsuz dönüp Araf'ın gazabına uğramaktansa seni yalnız göndermeyi tercih ederim, tekrar özür dilerim" dedi ve gitti.
Pekala, bu işi kendi başıma da halledebilirim.
Kapıyı açtım ve içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Yükseliş
RomanceHer şeyi olan bir insan başka ne ister? Mutluluk mu? Yok canım...