05| kim koydu bu siktiğimin ökseotunu

115 12 27
                                    

(Ehem dikkat, oldukça uzun bir bölüm...)
...

Bembeyaz Londra çok güzel gözüküyordu. Kar ile kaplanmış şehir yılbaşı süsleri ile renklenmişti. Çoğu kişi için yılın en güzel zamanıydı.

Sirius içinse pek sayılmazdı. Yılın en güzel zamanı diyebileceği bir gün mevcut değil gibiydi artık. Soğuk havayı hissetmek istercesine boynundaki atkıyı çıkardı ve yürümeye başladı. Muggle dünyasında daha rahattı. Ayrıca Noel arifesi sebebiyle sokaklar pek kalabalık değildi.

Ayrıca alışveriş yapsa iyi olacaktı. Çünkü Harry, Hermione ve Weasley'ler yoldaşlıktaydı. Arthur'un yaşadığı talihsiz kaza sonucu bir süre için oraya yerleşmişlerdi. Sirius için hava hoştu. Düşünecek vakti olmuyor ve Harry ile vakit geçirebiliyordu.

Mesela bugün yoldaşlığa gizemli bir Noel kartı gelmişti. Harry için. Herkes alarma geçse de Harry sıkıntı olmadığı söylemişti. Ron ve Hermione bile kimden geldiğini bilmiyordu. Aslında bu Sirius'u daha da meraklandırsa da Harry'nin anlatmak istediği zaman anlatmasını bekleyecekti.

Bakıldığında Molly ile günlük atışmaları harici gayet iyi bir durumdaydı. Dumbledore kendisini aklamak için bir ölüm yiyen grubun peşinde olduklarını ve bu şekilde Peter'a ulaşmalarının an meselesi olduğunu söylemişti. Harry kendisinden bile çok sevinmişti. Sirius şimdiden bazı şeyleri planlamıştı. Harry'de isterse Londra'dan gitmeyi planlıyordu. Burası sadece üstüne geliyordu artık. Uzaklaşmak ona iyi gelecekti. Buna kendini inandırmıştı.

O geceden sonra Remus'u 1-2 kere toplantılarda görmüş her zamankinin aksine selamlaşma hariç laf atmamıştı. Onun da işine geliyor gibiydi. Ayrıca Tonks ile gülüşmelerini, temaslarını görüyor ve kalbine küfürler ediyordu hala yandığı için. Remus gayet net konuşmuştu ve Sirius onun kırgınlığını anlamıştı. Ve Remus haklıydı. Evet Sirius'un kendisini açıklaması gereken durumlar vardı ama işin özüne bakıldığında Sirius sadece bir an için bile olsa Remus'a güvenmemişti geçmişte. Olanları Remus'a anlatmak istemişti, kendini açıkladığında Remus'un onu anlayacağını düşünürdü. Azkaban'daki kabuslarının yarısı zaten bundan oluşuyordu. Kendi acısıyla öyle meşguldü ki bunun Remus'u nasıl inciteceğini düşünmemişti.

Bu yüzden gidip kendini açıklamak istiyor ama haksız olmanın verdiği ağırlık kendisini durduruyordu. Bir kez daha Remus'un ağlamasını görmeye dayanabilir miydi bilmiyordu.

Elindeki poşetlere baktığında gülümsedi. Evdeki herkese ufak birer hediye almıştı. Parasını harcayacak mantıklı bir yöntemdi. Plak dükkanının önünde durduğunda derin bir nefes verdi. Kendini açıklamak istiyordu evet ama önceliği Remus'a da güzel bir yılbaşı hediyesi almaktı.

Ne alması gerektiğine dair uzun uzun kafa yormuştu. Büyücülerin arasına giremediği için muggle hediyeleri ile yetinmeliydi ve bu işini daha da zorlaştırıyordu. Remus kendisine göre muggle'lar konusunda daha deneyimliydi. Remus her konuda kendisine göre daha deneyimliydi zaten.

Bu yüzden ortak zevkler üzerine durma kararı almıştı. Remus ile müzik zevkleri benzerdi. İlk randevuları bile plak eşliğinde müzik dinlemek olmuştu. İkisi bir müziği dinlerken hissettirdiklerini düşünüyor ve daha sonra birbirlerine anlatıyorlardı. Bowie, Queen, Elton, Elvis... Hepsini ilk kez Remus ile dinlemişti. Belki de bu yüzden bu kadar hayrandı hepsine.

Plakçıya girdiğinde onu gören kız gülümsemişti. Burayı geçen hafta bir yürüyüş esnasında keşfetmişti. Plakların ilk versiyonlarını ya da sanatçısından imzalı hallerini satan bir yerdi. O yüzden nadir güzel şeyler bulunuyordu. İlk buraya girdiğinde çalışan kızın ilgili hareketlerini fark etmiş ve bunu kullanmaya karar vermişti.

the black dog - wolfstar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin