3.Bölüm: Bazı anlamlar kelimelere sığmıyor.

49 6 10
                                    

"Bahsettiğin iş bu muydu?"

"Evet. Sürekli dışarıda olduğumdan temizliğe vaktim kalmıyor. Gelen abla da köye taşındı. Benim de aklıma sen geldin." Semih'in evine gelmiştik. Etrafa göz attım. Normal bir bekar eviydi. Temizlemesi çok zor olmazdı. Gülümseyerek ona döndüm.

"Parayı nasıl hallederiz?"

"Kaç istersin?" Kaşlarımı çattım. Ne kadar istesem verecek miydi şimdi?

"Kaç verirsin?"

"Araba pazarlığı yapmıyoruz Balın. Ortalama bir fiyat söyle ki ona göre inip çıkalım."

"Haftada bir kere gelip tüm evi süpürüp sileceğim, öyle mi?" Başını salladı. "Bin iki yüz. Tek bir gün için ideal bence." Kaşları havalandı.

"Daha fazla istersin sanmıştım."

"Daha fazlasını istiyorum zaten." Bakışlarımı teras katın penceresine çevirdim. "Ama hakkım olanı daha çok istiyorum." Tekrar ona döndüm. Gülümseyerek elini uzattı.

"Her gelişte iki bin." Ha?

"Bu biraz fazla değil mi? Ev çok büyük de değil."

"Hakkın olanı istediğini söylemedin mi?"

"Söyledim. Ve bu hakkım olan değil." Elini uzatıp elimi tuttu ve sıktı.

"Ben anlaştık sayıyorum. Şimdi benim çıkmam gerek. Temizlik malzemeleri banyoda. Bir şeye ihtiyacın olursa beni arayabilirsin."

"Peki. Teşekkür ederim."

"Kolay gelsin palyaço." diyerek göz kırptıktan sonra gitti. Ben de çantamı koltuğun üstüne bırakıp önce biraz evi gezdim. Bana evinin anahtarını bırakacak kadar güveniyor muydu? Çerçevedeki fotoğraflara baktım. Tablolara, biblolara ve cam kenarlarındaki çiçeklere. Sonra bileğimdeki tokayla saçımı yukarıdan dağınık bir topuz yaparak banyoya gittim. Dolaptan temizlik malzemelerini çıkardım.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

İşim bitince her şeyi yerlerine koyup kendimi koltuğa attım. Yorulmuştum. Telefonumdan saate baktım. Ne zaman döneceğini bilmiyordum ve acıkmıştım. Dolapta yiyecek bir şeylerin olmasını umarak mutfağa gittim. Ama tahmin ettiğim gibi dolapta pek bir şey yoktu. Zamanının çocuğunu dışarıda geçiren birinin dolabının dolu olmasını bekleyemezdim zaten. Oflayarak terasa çıktım. Manzara güzeldi. Daha iyi görebilmek için bir sandalyenin üstüne çıkıp korkuluklara tutundum. Tenine çarpan soğuk rüzgar güzel hissettiriyordu. Tıpkı özgürmüşüm gibi. Gözlerimi kapatıp özgürlüğü daha da hissetmek istedim. Fakat belime sarılan kollarla irkilerek gözlerimi açtım. Semih gelmişti.

"Ne yapıyorsun?"

"Onu sana sormalı. Asıl sen ne yapıyorsun? Kafayı mı yedin?"

"Neden bahsediyorsun? Bıraksana beni."

"Bırakayım da atla değil mi?" Kaşlarımı çattım.

"Ne? Atlamayacağım ki."

"Tabi tabi. Hareket etme. Ben alacağım seni." Belimdeki kollarını sıkarak beni kaldırdı ve yere indirdi. "Delirdin mi sen?" Tek kaşımı havaya kaldırdığımda gözlerini devirdi. "Tamam. Delisin zaten. Orası kesin. Ama ölmek için zır deli olman lazım."

Bi' Çaresi Bulunur Elbet | Semih KILIÇSOYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin